Darbeye “darbe” diyememelerine içerlemiştik... Hem militarizmlerle meselen olduğunu söyleyeceksin ve bütün bir “Cumhuriyet müktesebatını” çöpe atacaksın (buradan “demokrat” payesi elde edeceksin), hem de Mısır’daki darbeye “darbe” demeyeceksin, demek istemeyeceksin.
Üstelik bu darbeyi, “Mursi’nin hataları” lafzıyla meşrulaştıracaksın.
Liberallerimiz, Mısır’daki darbeyi, sürekli Türkiye göndermesi yaparak desteklediler...
Beyaz Türkler, “ilerlemeci” solcular, CHP’liler, Kemalistler, ulusalcılar, Kemalist Kürtler ha keza...
Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında neredeyse ana karargâh işlevi gören ve “bütün mücadelemiz darbelerle hesaplaşmak” diyen paralel yayın organları da desteklediler...
Liberalleri anlamak mümkündü. İslamofobik Batı’dan aparma kavramlarla düşündükleri için tutarlı oldukları bile söylenebilirdi. Batı bir şeye kötü diyorsa, o şey “kategorik” olarak kötüydü ve bizi Batı’dan uzaklaştıran her şey “kötülüğün kaynağı”ydı. Bu cümleden olarak, icabında demokrasi, temsil mekanizması ve serbest seçimler de teşrih masasına yatırılabilirdi.
Daha da yalınlaştırarak söylersek:
Bizi “Batı dairesine” taşıyan siyasilere söz hakkı tanıyorsa demokrasi iyiydi ve “sandık” her şeydi... Bizi Batı dairesinden uzaklaştıracak siyasilere söz hakkı tanıyorsa (yani iktidarı kullanma yetkisi veriyorsa) demokrasi sorgulanabilirdi ve “her şeyin sandıktan ibaret olmadığı” tartışmaya açılabilirdi. İcabında darbe bile yapılabilirdi.
Örnek:
Mursi’nin seçilmesi ve alaşağı edilmesi.
Mısır’daki darbe, militarizmlerle meselesi olduğunu söyleyen liberallerin, esasında “yerli düşünce”yle, yani bu topraklardan türeyen kültürle meselesi olduğunu ortaya çıkardı. (Aynı zamanda İslamofobik yüzlerini ortaya çıkardı.)
Nitekim “liberal” şemsiyesi altında fikirlerini ifade bir eski Marksist, Mısır’daki darbeye gönderme yaparak, “Erdoğan’ın gerekirse demokrasi dışı yollarla gönderilmesi gerektiğini” yazıyordu.
Bol imalı bir yazıydı ve Mısır’daki darbeye “darbe” demeyen uygar Batı’nın (ve elbette Erdoğan’ın politikalarından şekvacı Washington’un), Türkiye’de yaratılacak oldubittiyi “darbe” kategorisinde görmeyeceği ve eleştirmeyeceği işaret ediliyordu. (Örneğin Gezi, uygar Batı’da, “hükümeti indirmeye yönelik bir girişim” olarak algılanmamıştı. Bilakis, giderek diktatörleşen Erdoğan’a karşı verilmiş “demokratik bir savaş” olarak görülmüş ve hatta desteklenmişti. Liberal şemsiyesi altında görüşlerini ifade eden arkadaş Batı adına güvence veriyordu, “Siz demokrasi dışı yollarla Erdoğan’ı indirin, Batı buna ses çıkarmayacaktır” demeye getiriyordu.)
Dün, yine liberal şemsiyesi altında fikirlerini ifade eden eski bir Marksist’in yazdıklarını okudum ve sözcüğün tam anlamıyla ürperdim. Yılbaşı gecesi eline tutuşturulan “broşür gibi bir şey”den yola çıkarak, Erdoğan’ı IŞİD’e, oradan da “yaklaşmakta olan şeriat tehlikesine” bağlıyordu...
Düne kadar “şeriat geliyor” paranoyasıyla dalga geçen ve birbirinden ironik yazılara imza atan yazar (bu paranoya “Kemalist bir sabuklamadan başka bir şey değil”miş), nasılsa eline tutuşturulmuş “broşür gibi bir şey”i, bizi şeriat devletine götürecek çok mühim bir belge olarak sunuyor.
Bu tür yazıları eskiden Bekir Coşkun ve Emin Çölaşan gibiler yazardı.
Şimdi Murat Belge yazıyor.
İşin ilginç tarafı şu:
Bu liberal, son bir yıla kadar, “27 Mayıs benzeri bir darbe için altyapı oluşturuluyor, aman dikkat!” şeklinde yazılar yazıyordu. Gezi’yi bile bu kategoride görmüştü.
Şimdi, “aman dikkat” diye uyardığı şeye malzeme üretiyor ve eline tutuşturulan “broşür gibi bir şey”e tamah edecek kadar “düşmüş” bir görüntü sergiliyor.