Bir ülke “askeri teknolojisi” bağımsız olabildiği kadar bağımsızdır...
Geçmişte bu cümlenin en doğru örneği Türkiye olup hala “bağımlılıktan kurtulma mücadelesi” devam etmektedir...
Sevgili dostlar, 2005 yılından itibaren özellikle askeri teknolojinin geliştirilmesinde öne çıkan şirketleri mercek altına alırken, yaşanan “mühendis kaçırmaları ve ölümleri” sonrası birkaç yazı kaleme almış ve olayların “incelenmesi” gerektiğinin altını çizmiştim...
O günlerde “normal” olarak algılanan olaylar, son dönemde savcıların dosyaları yeniden açması ile yeniden mercek altına alındı ve “cinayet olduğu” neredeyse kesinleşti!
Kesinleşti ama “Özal ve diğer önemli isimlerin” ortadan kaldırılması arasındaki olabilecek “BAĞ” hala Türk kamuoyunda algılanmaya ve sorgulanmaya başlamadı... Bu noktada konunun anlaşılması için bir örnek vermek istiyorum; F-16 uçaklarını yapabilirsiniz, her türlü silah ile yükleyebilirsiniz fakat “uçuş kartlarını” yazamazsanız “dost-düşman ayrımını” uçağa yaptıramadığınız için istediğiniz her yerde kullanamazsınız!
Sevgili dostlar, bugün Aselsan bünyesinde “millileştirme” çalışmaları devam ederken Türkiye’nin bu yolda attığı adımların kimler, hangi odaklar tarafından engellenmeye çalışıldığının da sorgulanmasının zamanı geldi hatta geçiyor...
Peki neler oldu ve kamuoyu gözden kaçırdı?
Aselsan’daki mühendis intiharlarından başlayalım ve Türkiye’nin “gizli koduyla devam ettirdiği” en önemli projenin başındaki ismin daha doğrusu kadrosunun tamamının aynı uçakta nasıl “yok olduğunu” hatırlayalım...
Evet bahsettiğim kişi Engin Arık... Aramızdan ayrıldıktan sonra “normal değil” vurgusu yapmış, detaylandırmış ve şunları yazmıştım; “...CERN laboratuvarlarında dünyanın nasıl oluştuğuna ve sonrasına dair bütün bildiklerimizi değiştirebilecek bir deney yapılacak. Bu deneyde Türkiye’den de çok önemli isimler yer alacak. Ama bir o kadar önemli hatta Türkiye’de bu işin başındaki Engin Arık gibi isimler yer alamayacak... Sebebi de birçok vatandaşımızla birlikte 6 bilim değerimize mezar olan uçak kazası... Türkiye’nin parçacık fiziğinde uzman 6 ismi düşen bir uçakta yaşamlarını noktaladı. Bu ekibin başında Prof. Dr. Engin Arık vardı ve Arık, bu önemli deneylere, geleceğin enerji kaynağı olarak kabul edilen toryum konusundaki bilgilerinden ve araştırmalarından dolayı çağrılmıştı... Arık, yakınlarına her zaman şunu söylerdi: Yeraltı ve yerüstü kaynakları ile stratejik konumu gereği Türkiye’yi asla bu coğrafyada rahat bırakmayacaklar... Toryumla ilgili geliştirdiği proje ile Türkiye’nin büyük bir avantaj sağlayacağını ve rezervlerimizin iç-dış borçlanma gereği dahil, birçok sorunumuza çare olacağını düşünüyordu... Türkiye’nin, Arık’ın çalışmaları ile geliştirmeye başladığı hızlandırılmış ışın tabanlı askeri teknoloji de işin ayrı bir noktasıydı...”
Sevgili dostlar, Arık’ın “şüpheli kazada” aramızdan ayrılmasından sonra yazdıklarımdan birkaç satırı sizlere aktardım... Peki sonrasında ne oldu? Kamuoyu bu olayı ne kadar sorguladı? Sorgulamadı ve olay unutuldu gitti...
Bu noktada konuya dikkat çekmek için o dönemde de sorduklarımdan yola çıkarak bazı detayları hatırlatmak istiyorum;
1- Uçağın enkazı hiçbir şekilde yanmamış. Halbuki dünyada gerçekleşmiş çok az uçak kazasında yangın çıkmaz. Oran son derece düşük. Ayrıca uçaklarda kullanılan maddeler son derece yanıcı özelliklere sahip. Burada varmak istediğim sonuç UÇAĞIN YAKITININ YETERLİ MİKTARDA OLUP OLMADIĞIDIR...
2- Kaptan pilot uçak “inbound” konumunda piste yaklaşırken normalden daha kısa sürecek bir rotaya sapmayı tercih etmiş. Bunun sonucunda da orada bulunan tepeye çarpmışlar. Hiç yangın çıkmaması ve pilot ekibinin ani bir kararla daha kestirme bir rota tercih etmesi Madde 1’de yer alan iddiayı artırıyor; yakıt az!
3- Kaza sonrasında delil teşkil edebilecek uçak parçalarının başka firmalara satılması “anlaşılamaz” olduğu kadar “ne kapatılmaya çalışılıyor” sorusunu da doğuruyor...
4- Uçağın düştüğü dönemde enkaz bölgesine giden Süleyman Demirel Üniversitesi Fizik Bölümü Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Abdullah Kaplan, “Üzerinde çalıştığımız konu; büyük bir teknoloji... Laboratuvar Ankara’da kurulacak. Parçacıkları hızlandırarak yüksek enerjili ışın oluşturulacak. Bu projeden, sanayiden askeriyeye kadar 232 küsur alanda yararlanılabilecek” açıklamasını yaptı. PEKİ SONRA bu konuda neler oldu!!
Sonuç: “Atlas Projesi bünyesinde” yer alan Türkiye’nin “kilit ismi” Atlas Havayolları’nın düşen uçağında ekibi ile birlikte yok oldu! Sonrasında ne oldu? Dikkatli bakın, çok önemli detaylar göreceksiniz!
Not: 2008 yılından bir gazete haberi; “...Kimliği belirlenemeyen bir kayakçı tarihin en büyük deneyi projesinde çalışan fizikçi Bilge Demirköz’e çarpıp ağır yaraladı ve ortadan kayboldu. Genç fizikçi Isparta’da düşen uçakta ölen Prof. Arık’ın ekibindendi...”