Beşiktaş maça fırtına gibi başladı diyeceğim ama; Mersin’in de başlarda hortum kesildiği anlar oldu. Onlar da bir ara ortalığı yakıp yıktı...
Topu alanın, kapanın, sürenin pozisyon yarattığı ilk 20 dakika; orta sahalarını boşveren takımların “Gelene ağam, gidene paşam” demesinden kaynaklandı. Görüntü aslında güzel ve heyecan vericiydi de, maç böyle savruk gidemezdi.
İlk 10 dakikasını Beşiktaş’ın, ardından gelen 10 dakikasını da Mersin’in domine ettiği oyun; karşılıklı gollerle dengeyi bulunca, taraflar gözükaralığı aniden bıraktı. Daha sakin, daha kontrollu ve orta saha disiplinini oluşturan oyun tarzına dönüş yaptılar.
Ortalığın durulması, Beşiktaş’ın marifetli ayaklarına yaradı. Sakin top kontrolu dışında kısa, ani ve dar alanda paslaşmalar; Beşiktaş’a net bir üstünlük getirdi.
Cenk Tosun’un ikinci golü, işte bu anların açık ödülüydü. Ama bu golü getiren pozisyonun başlangıcı, Rhodolfo’nun yerdeki topla kucaklaşması ile oldu. Skor tartışılır hale geldi. Başka hakem olsa, pozisyonu o noktada kesebilirdi.
***
Yenilerden Quaresma; şık hareketleriyle göz doldurdu. Beck sorunsuz olacak gibi... Rhodolfo’ya sırıtmadı. Tosiç yabancılık çekmedi. Ama bunlar, Mersin’in golüne kadar epey adam kaçırdılar. Bu defoyu henüz çok yeni olmalarına bağlayalım ve sorunu büyütmeyelim. Oğuzhan’ın geçen sezondaki her duruma karşı gamsız hali, üzerinden gitmiş.. Sorumluluk, bilinç ve hırs yüklenmiş... Bana göre, Cenk Tosun’la birlikte takımın en iyisiydi.
Olcay ve Gökhan Töre ise, henüz beklenen ya da özlenen kıvamda değildi. Gökhan neyse de, Olcay hissedilir bir duraksama içinde... Attığı gol bunu affettirir. Oynadığı sürede atılan gollerin asistini yapan ve sahanın yıldızı olan Oğuzhan, yerini uluslararası bir yıldıza (Mario Gomez’e) bıraktı. Süper Mario’nun süper olması, oynadığı kısa süre için elbette mümkün değildi. Adamın boğazına oyna diye bir anda sarılmayalım.