İlk ‘seçim hükümeti’miz hayırlı olsun. Beklediğimiz bir strateji uygulanmış, bu geçici sürede köklü değişikliğe sebep olmayacak tercihler yapılmış. Bağımsız isim tercihlerinin, o bakanlıklardaki üst düzey bürokratlar yönünde kullanılması da bu hassasiyeti gösteriyor.
En stratejik görevlendirme ise gerek paralelle mücadele gerekse asayişte oldukça başarılı bir yönetim sergileyen İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok’un İçişleri Bakanlığı’na getirilmesi oldu.
Bu nazik dönemde Kürt asıllı bir parlamenterin AB Bakanlığı’na getirilmesi de sevindirici.
İlk başörtülü bakan da hâlâ laikliği dinsizlik zannedenlerin öfkesi kabarabilir ama herkesin beklediği bir gelişmeydi, hayırlı olsun.
Muhalefet “Kendim ettim, kendim buldum” kıvamında...
Yeni kabine hayırlı olsun ama malum; bu bir parti veya koalisyon hükümeti değil. Bir hükümet kuramadığı gibi seçime gitmeyi de beceremeyen ‘engelli parlamento’yu, kolundan tutup götüren bir olağandışı uygulamadır.
Ülkenin üç ayda düştüğü duruma bakar mısınız?
Bunun vebali, 7 Haziran seçimlerini ‘sabote’ eden, çok farklı anlayışların sadece “Erdoğan kini” ortak paydasında oluşturduğu şer ittifakına aittir.
Nitekim, ‘yıkım’ amacıyla kurulan bu ittifak her ne kadar AK Parti’yi alaşağı etmeyi başarsa da o kadar çoğunluk ve hırsa rağmen yerine yenisini koyamadı. Çünkü tek motivasyon Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı cezalandırmaktı.
Bu şer ittifakı, kötü niyetinin lanetine uğramış olacak ki, kurtulmaya çalıştıkları AK Parti olmadan bir ‘hiç’ oldular.
Nitekim AK Parti-CHP görüşmelerine çok ümit bağlayan oldu.
Ama bu kadar yıldır aynı çatı altında olmalarına rağmen birbirlerini hâlâ tanıyamamış olacaklar ki, o değerli günleri “istikşaf” yani birbirlerini keşfetmek için harcadılar!
Tanıyınca da nişan attılar!
Bu gelişme, daha da vazgeçilmez olduklarını düşünen sayın Bahçeli’yi uzlaşmadan iyice uzaklaştırdı.
Oysa 7 Haziran sonrası AK Parti’ye koyduğu rezervin gerekçeleri büyük ölçüde geçersiz hale gelmişti.
Tam aksine, terörle kıyasıya mücadele eden bir yönetime destek vermemekle, şimdiye kadar izlediği siyasetin samimiyetini sorgulattılar.
Anayasa’ya uymak “hıyanet” mi?
“Kilit parti” olmanın konforuna fazla konsantre olan MHP’nin aynı uzlaşmaz tutumunu, “seçim yolunda işbirliği” konusunda da sürdürünce Anayasal zorunluluk devreye girdi.
Bu sürece de barikat kuran CHP ve MHP’nin, bu “Alayına hayır” stratejisiyle nereye varmak istediklerini anlayan varsa lütfen bize de anlatsın.
Zira ‘mecburi istikamet’ olarak girilen bu süreçte bütün baskı ve tehditlere rağmen sorumluluk üstlenen sayın Türkeş’i, linç etmeye kalktılar.
Oysa Londra’da trafikte sağdan seyretmeye çalışan Karadenizlinin hesabı, aslında “hıyanetle” itham edilen Tuğrul Türkeş sorumlu ve onurlu bir tavır izlerken, geriye kalan hepsi ters yönde yer almıştı...
Koalisyonları Erdoğan mı engelledi?
Sırf öngörüsüz ve art niyetli oldukları için iktidarın düştüğü bir dönemde bile muhalefette kalmayı başaran bu müzmin muhalifler, bunun günahını da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yüklemeye çalışmaktadır.
Koalisyonu Cumhurbaşkanı Erdoğan engellemiş.
Ne ilgisi var?
Siz 276’yı aşan bir çoğunluk sağlayıp kabine listesini Beştepe’ye götürdünüz de onay mı alamadınız?
“Efendim, AK Parti’ye izin vermedi” diyorlar.
İyi ya, siz de zaten bütün oyunu AK Parti’yi tasfiye üzerine kurmamış mıydınız, demek ki sizin amacınıza hizmet etmiş!
Ayrıca böyle bir iddia, her şeyden önce sayın Davutoğlu’na hakarettir.
***
Hülasa...
Bu kadar kumpasa, komploya, projeye, ittifaka rağmen muhalif kalmayı başaran bu art niyetliler grubu, Anayasa’nın kendilerine verdiği hakkı bile kullanmayı beceremedi, seyirci kalmayı tercih etti.
Malum... Vermeyince mabud, neylesin Sultan Mahmut.