Hollanda maçının son anlarında yaşadığımız panik anları ve yediğimiz gol; “Kriz Yönetimi” denilen son moda futbol stratejisinden haberimizin olmadığını gösterdi.
Durum şudur:
Nasıl ki; işler iyi gitmediğinde politikada, ekonomide ya da doğa felaketlerinde kriz masaları oluşturulur, “Kriz Yönetimi” ortaya çıkar... Futbol sahalarında da benzer bir uygulama vardır.
Rakip sizi bunaltıcı bir baskı altına altına almış, size göz açtırmıyor ve sürekli panik anları yaşatıyorsa; bundan sıyrılmanın yolları, önceden belirlenmiş çözüm sürecinden geçer. Baskıdan kurtulmanın ya da bu baskının etkisini azaltmanın belli bir yolu, yordamı, planlaması var. “Kriz Yönetimi” denilen şey bunu sağlar.
Yoksa 1-0’lık sonuç sana yarıyor diye; gelen topları dan-dun taktiği ile sağa-sola savuşturarak kurtulamazsın. Eloğlu gelir, artı 93’te de olsa golünü atar.
Türk Milli Takımı; Hollanda’dan yediği son anlar baskısını denetim altında tutacak bir “Kriz Yönetimi” oluşturamadı. Çünkü bundan haberi yok.
***
Ayrıca... Mağlup durumda olan bazı takımlar; kurdukları baskı yanında bir de gerilim arttırıcı taktiklere de başvurur. Sipariş adrenalin yüklemesiyle; rakibin dağılmasını, kontrol dışı kalmasını, hata yapmasını, hatta korkmasını sağlamak ister. Böyle bir durum karşısında neler yapılması gerektiği de, “Kriz Yönetimi” stratejileri içinde yer alır. Bunları hesaplamıyor, önceden tedbirini almıyor ve işi oluruna bırakıyorsan; o şok golü yemeyi önleyemezsin.
Fatih Terim; G.Saray’dayken 2-0’lık şok sonuçlarla geride olduğu maçlarda bile; gerilim arttırıcı metotlarla birkaç maç aldı. Bunu iyi biliyor... Ama kendi takımı baskı yediğinde, bunun etkisinden soğukkanlılıkla sıyrılmanın stratejisinde sıkıntılar yaşıyor. Türk Milli Takımı da öyle oldu.
Hollanda’nın can havliyle son anda yaptığı yüklemeler karşısında; tek becerebildiği şey, (Vakit kazanmak adına) nereye giderse gitsin hesabı toplara rastgele vurmaktı. Asla yapılmaması gereken şeyle, sonumuz hazırlandı.
“Kriz Yönetimi” taktik değil, bilimdir. O da bizde yok!