Pazar günü İstanbul Sinan Erdem Spor Salonu’nda yapılan HDP il kongresinde konuşan tüm siyasiler -istisnasız- HDP’nin seçimlerde yüzde 10 barajını rahatlıkla aşacağına vurgu yaptı. Hatta Eş Başkan Demirtaş, barajı çoktan aştıklarını, diğer üç partide panik başladığını bile söyledi.
Ama Demirtaş’ın konuşmasındaki asıl vurucu kısım kesinlikle dananın kuyruğu hakkındaydı: “Geldiğimiz nokta artık bu mücadelede dananın kuyruğunun kopacağı noktadır. Dananın kuyruğu kopacaksa, yüz yıl önceki gibi olmayacak, bu kez dananın kuyruğu değil dana bizde kalacak. Bizi Suriye’deki gibi paramparça etmek isteyecekler. Kürt, Türk ile Arap ile aynı binada, aynı şehirde yaşayamaz hale gelirse o zaman emperyalistlere ekmek çıkacak.”
Yüzyıllık acı dolu parantezin kapanacağına, üstelik bunun çokluk içinde birlikle olacağına ve Kürtlerden kendine benzemeyeni dışlayan olursa-af edersiniz- emperyalistlerin “şeyi” olacağına dair umut verici cümleler kuşkusuz.
HDP nerede eror veriyor?
Ama tabi “insanlar buna bir inansa / hayat bayram olsa.”
Dananın kuyruğunun kopacağı yer gerçekten de burası çünkü. Tüm farklılıklarımızla ve eşitlik içinde bir arada olmayı başarabilmekte. Bunun hukuki siyasi zeminini, zorun gücünü kullanmadan, rıza ile kurabilmekte.
Söylemde bunca güzel ve gönül alıcı duran sözler fiiliyatta da karşılığını bulabiliyor mu peki?
Son günlerdeCizre’de yaşananlara bakılırsa ya daKobani bahanesiyle bölgede estirilen terör hatırlanırsa; ne yazık ki hayır.
Çünkü HDP’nin gökkuşağının bütün renklerini kapsar görünen siyasi söylemi, mesele bölgedeki dindar Kürtlere geldiğinde birdenbire eror vermeye başlıyor.
Çünkü “yeni yaşam” mottosuyla geleceğe dair kurulan harika cümleler, HÜDA PAR’lıların evlerinin önce işaretlendiği sonra YDG-H’lıların saldırısına uğradığı gerçeğine toslayınca un ufak oluyor.
Çünkü HDP, DTK ve diğer sivil ya da yarı sivil ayakların az çok oluşturduğu pozitif atmosfer, aynı siyasi hattın silahlı yapılarının ürettiği terörle, bölgede kendine itaat etmeyenler üzerinde kurduğu silahlı tahakkümle bir anda zehirleniyor.
Çünkü onca badireye rağmen ikinci yılını doldurmuş ve toplumsallaşmışken, çözüm yasası sayesinde sorumluluk devlet, hükümet ve meclis arasında paylaşılmışken PKK-HDP siyasi hattının çözüm sürecinin yarattığı geçiş dönemi siyasetini ve iyi niyetini suistimal etmeye kalkması sürecin ta özüne zarar veriyor.
Sürecin bir tarafının sürece vereceği zarar, kuşkusuz dışarıdan yönelen herhangi bir saldırı gibi olmaz. Daha yıkıcı olur. Bütün emekler berhava olur.
Üstelik bölge halkı sürece Türkiye genel kamuoyundan daha fazla sarılmış vaziyette. Hal böyleyken rızanın değil zorun gücünden medet uman kesinlikle siyaseten yok olur.
Baraj nasıl aşılır?
Cumhurbaşkanlığına aday olan Demirtaş’ın aldığı yüzde 9.9 oy, Kürt siyasi hareketinin yirmi yıllık legal tarihinde aldığı en yüksek oy. Bunun çözüm sürecinin güzel bir semeresi olduğunu kim inkâr edebilir?
Sürecin yarattığı siyasi yükselişin de, Demirtaş şahsında sivil Kürt siyasetine duyulan itimadın da devamı kati surette çözüm sürecinin sorunsuz yürümesine bağlı. Şiddetin, tehdidin, terörün Kürt siyasi hareketine getireceği tek şeyin tekrar bölgeye, dağa sıkışmak ve Kürt gençlerini ölüme terk etmek olduğunu görmek için müneccim olmak gerekmiyor.
O yüzden HDP, Diyarbakır’da kurban eti dağıtırken kıstırılıp o güzel başı taşla ezilen 16 yaşındaki Yasin Börü hakkında; Cizre’de YDG-H’lılarca vurulan HÜDAPAR yöneticisinin kan kaybından ölmesine neden olunması hakkında; Nur mahallesinde hamile bir kadının çocuklarıyla birlikte evinde yakılmaya teşebbüs edilmesi ve benzeri yüzlerce olay hakkında Türkiye kamuoyuna esaslı bir özeleştiri vermeden ülkenin yedi bölgesinden oy alabileceğini sanıyorsa çok yanılıyor.
Not: HDP’nin seçimlere parti olarak girmesi ve yüzde 10 baraj bahsine yarın da devam edelim.