Olaylı komisyon safahatından sonra Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçişi düzenleyen anayasa değişiklik paketi genel kurula geldi. Pazartesi günkü ilk oylama, “maddelerin oylanmasına karar verilmesiyle” ilgiliydi. 338 evet oyu ile açılış yapıldı. Planlanan düzende giderse iki hafta sonra Meclis aşaması tamamlanmış olacak ve sıra referandum takvimini belirlemeye gelecek.
Öncelikle usule dair bir kaç hususu değinmekte fayda görüyorum. Önemli, çünkü anayasa değişikliğiyle ilgili mevcut prosedürün ne kadar sıkı tutulduğunu gösteriyor. Anayasa komisyonundaki müzakere aşamasını, ondan önce uzunca bir süredir sivil toplum ve medya tarafından yürütülen tartışmaları saymıyorum bile. Sırf genel kuruldaki oylama süreci bile anayasa değişikliğini zorlaştırmak üzere biçimlendirilmiş. Meclis’te 330’u yakalayamayan bir değişiklik önerisinin referanduma gitmesi mümkün olamıyor ama 330’un bulunabilmesi için de üç ayrı oylama süreci işletiliyor.
Pazartesi günkü oylama, maddelerin oylamasının oylanmasıydı. Yani ilk aşama. Dün itibariyle tek tek maddelerin oylanmasına geçilmiş oldu. Her bir madde için 330 aranacak, 330’u yakalayamayan maddeler paketten düşecek. Bu aşamada değişiklik teklifleri de yapılabiliyor. Üçüncü aşamada ise tüm maddeler toplu halde yeniden oylanıyor. İlk oylama tamamlanmış, tek tek tüm maddeler 330 oyu bulabilmişse bile üçüncü tur oylamada 330 bulunamazsa anayasa değişiklik paketi referanduma gitme şansını kaybediyor. Şayet üçüncü oylamada 330’un üzerine çıkılırsa referanduma gidilecek. Yani doğrudan demokrasi kanalı olan halk oylamasına...
Bu aşamaların her biri demokratik prosedürler. Hatta biraz da Meclis’e güvensizlikle ihdas edilmiş, işi yokuşa sürmek üzere aşamalandırılmış mekanizmalar.
***
CHP’nin başından beri “kaos, kan, kriz, sokak direnişi, iç savaş” gibi her biri demokrasiyle kökten uyuşmaz kavramları seferber ederek muhalefet ettiği anayasa değişiklik paketi, işte bu zor demokratik prosedürleri aşarak halkın önüne gelmiş olacak.Halk oylamasına mazhar olmuş bir anayasa değişikliğini anti demokratik olarak nitelemek ise herhalde ancak CHP’li olmakla mümkün.
CHP’nin tutumundaki belirgin bir başka hata ise başından beri kategorik olarak karşı çıktığı, hiçbir aşamasına katkı sunmadığı bir konuda içeriğe dair yorum yapmaya kalkması.
367 kararıyla Türkiye’yi Cumhurbaşkanı seçimi krizine sokan da CHP’nin kendisiydi. Hoş Türkiye hiçbir zaman krizsiz Cumhurbaşkanı seçebilmiş de değildi.
CHP’nin ilk günden beri benimsediği taktik, “Ak Parti tek adam rejimi getirmek istiyor” cümlesi etrafında şekillendi. Artık kabak tadı vermiş olan bu neviden argümanların kifayetsiz kaldığını bildiklerinden dolayı da meseleyi sokak direnişine dökmeye kalkıyorlar. Görüşmelerin başladığı ilk gün, Başbakanlık binasına ve Meclis’e yürüyerek rezalet çıkarmaya çalışan sol örgütlere CHP’li vekillerin mihmandarlık etmesi de bunu gösteriyor. Demokratik yenilgilere doyamayan Kemal Kılıçdaroğlu bir de “meydan muharebesi” vererek yenilmek istiyor, anlaşılan o.
CHP, anayasa değişikliğini bir taraftan “iç savaş, kaos çıkarma” tehditleriyle engellemeye çalışırken diğer taraftan “bakın Kanun Hükmünde Kararnamelerle Meclis işlevsizleştiriliyor, Cumhurbaşkanının yetkileri yargı ve yasama kurumlarında da hakimiyet kuracak şekilde genişletiliyor, başkanlık sitemi ülkenin bölünmesine zemin hazırlayacak düzenlemeler içeriyor” gibi aslı astarı olmayan içerik tartışmalarına girerek kendisiyle çelişiyor.
Hem değişiklik önerisini Türkiye’de hiç uygulanmamış bir parlamenter sisteme nispetle eleştiriyor, başkanlık sistemlerindeki modellemelere dahi bakma gereği duymuyor hem de hazırlık sürecine önerileriyle katkı sunmadığı mevcut paketi, Ali kıran baş kesen usulüyle engellemeye çalışıyor. AK Parti ve MHP halkın demokratik oyunu isterken CHP-HDP-PKK sokak direnişinden bahsediyor. Demokrasi mi vandalizm mi?
Kararı halk verecek.