Hafızamızda bilgiler nasıl depolanır? Kişisel deneyimler, gerçekler, duygular, yetenekler ve alışkanlıklarla ilgili veri akışı nasıl sağlanır? Kaç tür bellek vardır, ayrımları nelerdir? İşte cevapları...
Bellek ya da daha sık kullandığımız adıyla hafıza, dış dünyadan aldığımız bilgileri işlemledikten sonra depoladığımız, gerektiğinde de depodan çıkararak kullandığımız sürecin bütününe verilen isimdir. Bahsettiğimiz ‘’bilgi’’ kişisel bir deneyim olabileceği gibi, gerçekler, prosedürler, duygular, yetenekler ve alışkanlıklar da olabilir. Örneğin sıcak bir nesneye dokunulduğunda anında el çekme davranışı da, bir gün önce derste öğrenilen konular da, nasıl bisiklet kullanıldığı da belleğe kayıt edilir. Bellek bir zihinsel yetidir ve yaşamın devamlılığı için çok önemlidir.
Bilginin bize ulaşmasından kayıt edilip saklanmasına kadar geçtiği aşamalar, bilgiyi işlemleme aşamalarıdır. Bir benzetme yapacak olursak beynimizde bir bilgi işlem merkezi olduğunu düşünebilirsiniz. Tabi ki bu merkez tek bir alanda değildir. Birçok alan birbiri ile ilişki içerisinde bu süreçte yer alır. Daha anlaşılır kılmak için bilgiyi işlemleme aşamalarını maddeleştirerek inceleyelim.
KODLAMA: Bu aşamada dışarıdan gelen uyaran kaydedilmek üzere kodlanır. Görsel uyaranlar resimler şeklinde, işitsel uyaranlar sesler şeklinde, semantik (anlamsal) bilgiler ise anlam içeriği şeklinde kodlanırlar. Dikkat komponenti, bu basamak için çok önemlidir. Eğer yeterli dikkat ve konsantrasyon sağlanamazsa, bilginin kodlanma aşaması meydana gelmez. Henüz kaydedilmeden bilgi uçar gider. Bazen bir arkadaşınız herhangi bir konu hakkında size bir şeyler anlatırken, dikkatiniz başka yönde toplanmışsa söylenenlerin hiçbirisini hatırlamazsınız. Dikkat yeterli düzeyde olmadan kodlama yapmak olası değildir. Bu aşamada beynimizin ön bölgesi (frontal lob) önemli rol oynar.
DEPOLAMA: Bilginin kodlama aşaması geçildikten sonra, sıra saklanmak üzere depolara taşınmasına gelir. Depoda ne kadar kalacağı ise hafızanın türüne bağlı olarak değişir. Bilinen en büyük depo ise Hipokampus denilen sağlı sollu beyin alanlarıdır. Alzheimer hastalığında en büyük sorun depolama kısmındadır. Son yapılan kimi çalışmalar, Alzheimer hastalarındaki bellek bozukluğunda, depolamanın sanıldığı kadar etkilenmediğine yönelik kanıtlar sunsa da henüz yeterli değildir.
GERİ ÇAĞIRMA: Depolarda saklanan bilgiler, gerektiği zaman çıkarılıp kullanılmak üzere geri çağrılırlar. Eğer kişi bilginin öğrenildiği dönem ile benzer durum içerisindeyse ya da duygu olarak benzeşim yaşıyorsa, geri çağırma komponenti kolaylaşır. Bilgiler kodlanıp depolanırken duygularla birleştirilir. Benzer duygular içerisindeyken bize o duyguları yaşatan olayları anımsamayabiliriz. Ya da bir anımız oluştuğu sırada ortamda başka uyaranlar varsa, o uyaranlar yıllar sonra da bize geçmişteki anımızı hatırlatacaktır. Örneğin bir anı bir müzik ile özdeşleşmişse, o müziği her duyduğunuzda o anı aklımıza gelir. Koku için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Bunlar geri çağırma komponentini kolaylaştıran unsurlardır.
HAFIZANIN TÜRLERİ VE ARALARINDAKİ FARKLAR
Bilgilerimiz, alışkanlıklarımız, bizi biz yapan kişiliğimize ve hayata karşı duruşumuza katkıda bulunan prensiplerimiz hep öğrenme ile şekillenir. Öğrendiklerimizi de farklı bellek (hafıza) biçimleri içerisinde kodlarız.
Bellek türleri kabaca üç başlık altında incelenir;
Unutulan Bilgi-1: Yeterli dikkat sağlanamazsa bilgi anlık bellekten kısa süreli belleğe geçemeden kaybolur.
Unutulan Bilgi-2: Tekrarlanmayan bilgi, kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe geçemeden kaybolur.
Unutulan Bilgi-3: Uzun süreli bellekte kayıtlı olan bilgilerin bir kısmı hiç geri çağrılma olmaksızın üzerinden fazla zaman geçtiğinde (yıllar) unutulabilir.
ALZHEIMER HABERLERİ
Alzheimer hastası neden bir kişiye bağlanır? Alzheimer hastaları her ne kadar hastalığın farkında değilmiş gibi görünse de, kendilerinde yanlış giden bir şeyler olduğunu bilirler. Dış dünyaya karşı güven sorunu yaşayınca da en yakınındaki kişiye bağlanırlar.
HAFTANIN NÖROBİLGİSİ
Journal of Preventive Cardiology dergisinde yayımlanan yeni bir çalışmanın sonuçlarına göre, stres yükü fazla bir iş yeri ortamında çalışmak uyku bozukluklarını tetikliyor ve hipertansiyonu olan bireylerde kalp hastalıklarına bağlı ölüm riskini üç kat artırıyor. Bu çalışma sonucu, uykuda geçirdiğimiz zamanın yenilenme ve zihnimizi rahatlatma açısından ne kadar önemli olduğunu bir defa daha gözler önüne seriyor.