Bugünkü yazımın gündemi sosyolojik bir sorun; 450 bin genci doğrudan, 2 milyon insanı dolaylı ilgilendiren bir sorun. Bu yüzden de bu konuyu en üst makama hitaben yazmayı bu 450 bin gence bir borç biliyorum.
Twitter’da gündemde sıklıkla gördüğümüz, binlerce genç insanın derdini duyurmak için çırpındığı ama görmezden geldiğimiz, üstünden atlayıp geçtiğimiz o mevzu.
İİBF Mezunlarının kartopu gibi git gide büyüyen gelecek problemi
Yüzlerce mektup aldım, tümünü bir word sayfasına alt alta döktüğümde 338 sayfalık bir doküman çıktı ortaya.
Aslında bu yazıda bu sorunları tek tek, madde madde yazacaktım. Ama daha önemli bir konu var, o da bu konulara, gençlik ve eğitimle ilgili sorunlara yönelik geliştirmemiz gereken bir yeni refleks, bir yeni bakış açısı. Bu yüzden önceliği bu bakış açısına, bu perspektife verdim.
Bir kere her şeyden önce değil 450 bin gencin 450 genci ilgilendiren bir sorunun bile Türkiye’de gündem olması, toplumun tüm kesimlerince masaya yatırılması gerekir. Gençlerin durumu diğer tüm toplum katmanlarından farklıdır, bir genç yakın gelecekte bir aile demektir, bir genç bir anne-baba adayı demektir, bir genç gelecek nesli yetiştirecek kişi demektir.
Okuduğum mektuplarda hissettiğim en güçlü duygu dikkate alınmama, önemsenmeme, yok sayılma duygusuydu. Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlet, köklü bir medeniyet, elbette bu sorunlar çözülür, eğitim sistemi düzelir, gençlere iş de bulunur. Ama onların yaşadığı bu travmatik süreç bütün hayatlarına, kuracakları ailelerine ve geleceklerine sirayet eder. İşte bu yüzden bu gençlerin sorunu ekonomi kadar, terör kadar önemli ve önceliklidir.
En büyük sorunumuz da devletin yıllardır iç ve dış tehditlerle mücadele ederken o tehditlere konsantre olması ve çocukları, gençleri ilgilendiren birtakım sorunlara da yeterince eğilememesi oldu.
Ama unutmayın, çocuklar ve gençlik dediğimiz kitle öylesine dinamik kitleler ki, onları rafa kaldıramayız, askıya alamayız, sorunlarını derin dondurucuya koyup, “2 yıl sonra çıkarıp çözeriz” diyemeyiz.
Bakın gençlerden biri mektubunda şöyle demiş; “Yaşama sevincimi sigortalı bir iş karşılığında sattım". Bırakın 450 bin genci, bir tek gencin bile böyle bir cümleyi kurması, uğrunda bakanlar kurulunu toplamaya değecek bir mevzudur.
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Hükümetin değerli bakanları, talimat verin bu konuda mağdur gençlerle, ÖSYM ile ve çoğunlukla İİBF mezunlarını istihdam eden başlıca kurumların yetkilileriyle bir çalıştay düzenleyelim. Gençler dertlerini ilk ağızdan, ilk kulağa anlatabilsin. Sosyal medyadan başka dertlerini anlatabilecekleri bir alan yok, orada da onları dikkate alan yok.
Bu gençlerin bazı dertleri kısa vadede çözülebilir dertlerdir, bazıları uzun vadede çözülebilir dertlerdir, belki bazıları reel şartlar gereği çözülemeyecek dertlerdir. Hepsi konuşulsun, en azından bu sisli ortam dağılsın, muallakta kalmak ve belirsizlik onları her şeyden daha fazla olumsuz etkiliyor.
İİBF MEZUNLARININ BAŞLICA SORUNLARI
1. Öncelikle kadro sorunu. Her sene yeni mezun olanlarla birlikte yüzbinlerce açıkta genç beklerken alım yapılan kontenjan 4000-5000’lerde kalabiliyor. Bu da gençlerin ümitsizliğini arttırıyor.
2. Süreç çok uzun. KPSS’den yüksek puan alsalar bile kurum sınavı, kurum mülakatı, çağırılma ve bekleme süreleri derken bir yılı geçen süreçler gençleri yıpratıyor.
3. Özel sektöre başvurduklarında da onlara “Her an kamuya yaptığı başvuru onaylanıp ayrılabilir” gözüyle bakılıyor, kalıcı görülmüyor bu yüzden de tercih edilmiyorlar.
4. KPSS’den 100 üzerinden 100 yapmanın bile yetersiz olduğu bir durum var. Daha sonra kurum sınavı ve arka arkaya mülakatlar yapılıyor, öyle ki 5., 6. Mülakatta elenen adaylar oluyor, bunun o gencin üzerindeki etkisini düşünebiliyor musunuz?
5. Bütün bu sınav, mülakat vs. süreçleri sırasında hiçbir gelirleri olmamasına rağmen sınav ücretlerini ve sınavların yapıldığı illere gidiş-gelişteki maliyetleri karşılamaları gerekiyor. Kadro sayısının artmamasına rağmen sınav başvuru ücretleri ve tercih ücretleri artıyor.
6. Özellikle Nisan’da Gelir Uzman Yardımcılığı pozisyonunun açılmaması durumunda 2014 yılında 80 üstü puan elde eden adayların puanları silinecek, tekrar sürecin başına dönmek ve en az bir yıl kaybetmek durumunda kalacaklar.
7. Aile baskısı, çevre baskısı, psikolojik rahatsızlıklar, bunlara bağlı fiziksel rahatsızlıklar çok ciddi etkilere ulaşmış durumda. Üç yıl ders çalışmaktan keratokonus (kornea bozukluğu) hastalığına yakalananlar var.
8. Mülakatlar sırasında ve sonrasındaki referans konusu gençlerin sisteme güvenini azaltmış durumda. Referansı, çevresi olmayan gençler havlu atmış ya da atmaya yaklaşıyor. Referans konusunun adilane işlemediğini düşünüyorlar.
9. Çok farklı bölümlerde okuyan gençlerin maliyede görev alması mümkün iken İİBF mezunları kendi bölümlerinden başka yerlere yerleştirilemiyor. Adeta kapana kısılmış vaziyetteler, çıkar yol bulamıyorlar.
10. Sınav yerlerinin 17 ile düşürülmesi gençleri çok zorluyor. Buna bir çözüm geliştirilebilirse zaten geliri olmayan bu gençlerimiz ciddi derecede bir külfetten kurtulacak.
11. Bu karmaşa içinde yılları geçen gençlerimizden bekar olanlar evlenemiyor, evlenebilmiş olanlar dünyanın en güzel duygusu olan evlat sahibi olmaktan mahrum kalıyor. Aile yapımız ve nesillerimizin devamı zarar görüyor.
12. Alımların 4001’e göre yapılması, yani herhangi bir lisans memuru olma şartı 4 yıllık herhangi bir bölüm mezununu İİBF mezununun önüne geçirebiliyor. Zaten çok ciddi sayıdaki İİBF mezunu sayısına bir de bu 4001 durumu eklenince mızrak çuvala sığmaz oluyor.
Genel olarak soruları böyle özetleyebildim. Başta Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu olmak üzere tüm yetkililere, kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticilerine, devlet büyüklerimize sesleniyorum. Gençlerimizin sesini duyalım, onları da onların yetiştireceği nesilleri de kaybetmeyelim, kazanalım.
Onların şimdi devletin şefkatli eline ve kucaklayıcı yaklaşımına ihtiyacı var. Devletimizin de onların işe yerleştikten sonra gösterecekleri fedakâr çalışmalara.
Genç arkadaşlarım
Sorunlarınızı ifade ederken atladığım, önemli olduğu halde değinmediklerim ya da yanlış ifade ettiğim yerler varsa tek tek hepinizin affına sığınıyorum.
Ülkemiz özellikle son 3 yıldır zorlu bir süreçten geçiyor. Bu zorlukları hepimiz, milleti oluşturan tüm unsurlar olarak az veya çok, bölüşüyoruz, paylaşıyoruz. Kimimize az, kimimize çok yük düşüyor. Bazen bazılarımıza haksızlık, adaletsizlik oluyor.
Elbet bu günler geçecek, her şey yoluna elbet girecek. Ümitvar olmaktan, umudumuzu muhafaza etmekten başka yapabileceğimiz çok fazla bir şey yok.
Zaman zaman kızsak da, üvey evladı gibi de hissetsek, bu devlet babalarımızın ve dedelerimizin doğduğu, çocuklarımızın ve torunlarımızın doğacağı toprakların devleti. Sabırlı olalım, itidalli davranalım ve belli ölçüler çerçevesinde sesimizi devlet büyüklerine duyurmaya çalışalım.
Şimdi silin gözünüzün yaşını, kaldırın omuzlarınızı, derin bir nefes alıp şöyle bir doğrulun. Ümitsizlikle değil, ümitle, huzursuzlukla değil huzur içinde güzel günlere hep birlikte bir adım atalım.
Unutmayalım, gecenin en karanlık anı, güneşin doğuşuna en yakın olunan andır.