Eski dergicilere “Dergi çıkaran kişiler dergisiz kalınca ne yapar? Dergisiz kalmak bir boşluk oluşturur mu? Kendi dergisinde yazmakla başka dergilerde yazmanın farkları nelerdir, nasıl bir duygudur?” diye soran dunyabizim.com sitesinin yaptığı soruşturmaya şair ve yazarlardan ilginç cevaplar geldi. Güneysu, Kırağı ve Ardıç dergilerinin mutfağında bulunan Tayyip Atmaca, Rûzigâr ve Sühan dergilerinin mutfağında bulunan Hüseyin Kaya ile Kardelen ve Düş Çınarı dergilerinin mutfağında bulunan Nurettin Durman dergiciliğin bir tür bağımlılık ve tiryakilik olduğu konusunda hemfikir. Tayyip Atmaca’ya göre “Dergiler de İnsanlar gibi doğar, yaşar, büyür ve sonunda ömürlerini tamamlarlar.” Atmaca, “Önemli olan ömrün hitam bulduğu zamanın farkına varmaktır.
Eğer bir ya da birkaç dergi ile gönül bağınız varsa -ya da kendinizi o dergide misafir olarak görmüyorsanız- bu dergilerin kapanması ile birlikte siz de içinize kapanıyorsunuz. Bazı dergilerde yazsanız da kendinizi orada misafir olarak görürsünüz. Gönül bağınızın olduğu dergide yazmak insana heyecan veriyor” diye konuşuyor.
Ölenle ölünmez rahat ol!
Hüseyin Kaya’ya ise dergisiz kalan bir editörün durumunu şöyle özetliyor: “Eğer genç yaşta dergi çıkarmış ve tez vakit sonra dergisiz kalmışsanız, derhal ve daha büyük bir heyecanla yeni dergi planları yapmaya başlarsınız. Şayet orta yaşları geride bırakmışsanız derginiz kapandığında; eleğinizi duvara asar ve kıyıya çekilirsiniz. Okumak, yazmak ve yazdıklarınızı yayımlatmak için daha çok vaktiniz olur. Çocuklarınıza daha çok vakit ayırır, çarşı, pazar, postane, kargo gibi mekânlara daha az yol uğratırsınız. Beklenmedik yerlerde çalan telefonlar, kapıya gelen dergiler, kitaplar azalır. Dergisiz kalmak elbette önceleri büyük bir boşluk oluşturur ancak meşhur meseldir; ölenle ölünmez.” Dergiciliğin başka faaliyetlerle kıyaslanmayacak bir bereketi, güzelliği, zevki olduğunun altını çizen Kaya, başka bir dergide yazmanın daha rahat ama aidiyeti daha eksilten bir durum olduğuna dikkat çekiyor: “Başkalarının dergilerinde yazmak halk otobüsüyle eve gitmek gibi biraz. Zaruretler dışında kimseyle muhatap olmadan, orta ya da arka koltuklarda yalnızca dışarıyı seyrederek... Çok keyifli değil belki fakat kafanız rahat.”Kardelen ve Düş Çınarı dergilerinin mutfağında bulunan Nurettin Durman dergi çıkaranların dergisiz kalınca sudan çıkmış balığa döndüğünü söylüyor: “Bir müddet kıvranır, sağına soluna bakar acaba kimseler onun dergisiz kaldığının farkındalar mı yoksa dünya devridaimini çaktırmadan devam ettiriyor mu? Çünkü artık alışılmış bir tiryakilik gibi bu dergi meselesi hep onunla birlikte yaşamıştır. Evinde, çocuklarının yanında, sofrada... Yapışık, bitişik, yoksa psikolojik mi demeliydim” diyen Durman, bağımlılığa dönüşen bu ilişkinin vahametini şair-yazar yönü de bulunan psikiyatr Dr. Kemal Sayar’a danışmak gerektiğini hatırlatıyor. “Dergi özlemi fena bir şeydir. Zaman geçer, ‘eski bir dergici’ diye anılmaya başlar. Gene zaman geçer, ha falan yıllarda şöyle bir dergi çıkarmıştı diye anılmaya başlar” diyen Durman’a göre dergisiz kalmak fena bir huzursuzluk sebebidir.