Almanya'daki seçim süreci, yalnızca ülkenin iç siyaseti açısından değil, küresel jeopolitik dengeler açısından da kritik bir dönemeç olarak öne çıkıyor. Bir yandan, Donald Trump'ın ikinci başkanlık döneminde AB ile ABD arasındaki güvenlik iş birliğini nasıl şekillendireceği konusunda belirsizlikler yaratırken, Almanya'nın bu yeni güvenlik ekseninde nasıl bir konum alacağı merak ediliyordu. Öte yandan, Elon Musk'ın aşırı sağ partilerle kurduğu ilişkiler ve özellikle Almanya'daki AfD gibi partiler üzerindeki etkisi, seçim sonuçlarını nasıl yönlendireceği konusunda tartışmalara yol açıyordu.
Bununla birlikte, Ukrayna'daki savaş ve Gazze'deki çatışmalar gibi küresel krizler, Almanya'nın dış politikada nasıl bir yol izleyeceğini ve AB'nin ortak bir güvenlik stratejisi oluşturma çabalarını nasıl etkileyeceğini belirleyecek önemli faktörler arasında.
Öncelikle, bu kritik gelişmelerin, genellikle görece düşük katılım oranına sahip Almanya'da seçime olan ilgiyi ne kadar artıracağı önemli bir soru olarak öne çıkıyordu. Ancak bu seçimler, yüksek katılım oranıyla dikkat çekti ve Almanya'daki seçmenlerin olağanüstü bir mobilizasyon gösterdiğini ortaya koydu. Almanya'da 59,2 milyon seçmen içerisinden %82,5'lik yüksek bir katılım gerçekleşti, bu da son yılların en yüksek oranlarından biri olarak kaydedildi. Bu verilere bakıldığında, 2025 seçimleri son 30 yılın en yüksek katılım oranlarından birine ulaşarak seçmenlerin sürece olan ilgisinin arttığını gösteriyor.
CDU/CSU ittifakı, Friedrich Merz liderliğinde %28,6 oy alarak seçimlerden açık ara önde çıktı. Bu sonuç, Almanya'daki muhafazakârların, Angela Merkel'in 16 yıllık iktidarının ardından yaşadığı düşüşten sonra güçlü bir geri dönüş yaptığını gösteriyor.
Özellikle 2021 seçimleriyle kıyaslandığında CDU/CSU'nun yaşadığı yükseliş dikkat çekici. 2021 genel seçimlerinde ittifak %20,4 oy alarak tarihindeki en düşük seviyelerden birine gerilemişti. O dönemde Merkel'in siyasetten çekilmesi, partinin liderlik krizine girmesi ve Olaf Scholz'un liderliğindeki SPD'nin yükselişi, muhafazakâr bloğun büyük oy kaybetmesine neden olmuştu. Ancak 2025 seçimlerinde %28,6'lık oy oranına ulaşılması, CDU/CSU'nun seçmen nezdinde yeniden güven kazandığını ve Merkel sonrası dönemde toparlandığını ortaya koyuyor.
Bu başarının arkasında Friedrich Merz'in liderliği, merkez sağ politikalarla seçmeni tekrar kazanma stratejisi ve koalisyon hükümetinin (SPD-Yeşiller-FDP) ekonomik ve dış politika alanlarındaki zayıf performansı etkili oldu. Özellikle, yüksek enflasyon, enerji krizi, göç politikalarına yönelik seçmen tepkisi ve Almanya'nın küresel krizlere karşı duruşu, seçmenin muhafazakârlara yönelmesine katkıda bulundu.
CDU/CSU'nun bu güçlü geri dönüşü, Almanya'nın iç ve dış politikasında yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Merz'in transatlantik ilişkilerde ABD'den daha bağımsız bir politika izleme sinyalleri vermesi, NATO içindeki rolü yeniden tanımlama çabaları ve göç politikasına daha sert bir yaklaşım benimsemesi, önümüzdeki süreçte Almanya'nın yönünü belirleyecek başlıca faktörlerden biri olacak. Almanya'nın muhtemel yeni başbakanı Merz, seçim sonuçlarının ardından yaptığı açıklamalarda, Trump yönetimini sert bir dille eleştirerek önceliğinin ABD'den "adım adım" bağımsızlık kazanmak olduğunu ifade etti. CDU/CSU lideri olarak, Trump liderliğindeki ABD yönetiminin Avrupa'ya yönelik tutumunun müttefiklikten uzak bir "Önce Amerika" anlayışına kaydığını ve bunun Avrupa'da güven kaybına yol açtığını belirtti. Merz, NATO'nun geleceğinin de belirsiz olduğuna dikkati çekerek, Almanya'nın kendi savunma kapasitesini güçlendirmesi ve AB'nin savunma stratejisini daha bağımsız bir yapıya kavuşturması gerektiğini vurguladı.
Öte taraftan, bu seçimlerin dikkat edici sonuçlarından biri AfD'in %20,4 oy alarak ikinci sıraya yerleşmesi ve tarihindeki en iyi ulusal seçim sonucunu elde etmesiydi. Bu gelişme, aşırı sağın Almanya'da giderek daha fazla taban kazandığını ve toplumdaki kutuplaşmanın derinleştiğini gösteriyor. Özellikle 2021 seçimleriyle kıyaslandığında, AfD'nin oy oranındaki neredeyse iki katına yakın artış dikkat çekici ve endişe verici bir gelişme. 2021 genel seçimlerinde %10,3 oy alan parti, son yıllarda artan göçmen karşıtı söylemler, ekonomik belirsizlikler ve hükümete yönelik hoşnutsuzluk dalgasından beslenerek ciddi bir yükseliş yakaladı.
Sonuç olarak, bu seçimler Almanya'yı siyasi ve jeopolitik açıdan yeni bir döneme sokuyor. Friedrich Merz liderliğindeki CDU/CSU'nun güçlü geri dönüşü ve AfD'nin tarihindeki en yüksek oy oranına ulaşması, Almanya'nın siyasi dinamiklerinde önemli değişimlerin habercisi. Merz'in liderliği, Almanya'nın ABD ile ilişkilerini yeniden tanımlama, Avrupa'nın savunma kapasitesini artırma ve daha bağımsız bir dış politika oluşturma yönünde adımlar atabileceğine işaret ediyor. Aynı zamanda, AfD'nin yükselişi, aşırı sağın Almanya'daki etkisini artırarak geleneksel merkez partilere meydan okuyan bir güç haline geldiğini gösteriyor.