PKK şiddetini meşru görmek

ADNAN BOYNUKARA / Yazar / [email protected]
20.10.2012

Geçmiş yıllarda uygulanan demokrasi dışı yöntemleri, şiddeti ve ayrımcılığı dile getirerek örgütün uyguladığı şiddete ‘şal görevi’ görmek kabul edilebilir bir tutum olmayıp, şiddet mekanizmalarına meşruiyet temin etmeye çalışmaktır.


PKK şiddetini  meşru görmek

ADNAN BOYNUKARA / Yazar / [email protected]

Siyasal, sosyal ve ekonomik amaçlar için verilen mücadelelerde göz ardı edilmemesi gereken temel ilke; amaç ve araç arasındaki ilişkinin sahihliğidir. Amaç ne kadar haklı, yüce ve kutsal olursa olsun, ona ulaşmak için yararlanılacak yolun da, amaçla uyumlu olması gerekir. Çünkü amaca ulaşmak için her türlü aracı kullanmak, Makyavelist bir bakışla, her yolu mubah görmek, kabul edilebilir bir tutum değildir. Bir başka açıdan da; amaca giden yolun ve kullanılan araçların, amaca, hedefin kendisine ve ruhuna uygun olması her şeyden önce insani bir davranıştır.

Amaç-araç ilişkisi konuşulurken, insanlık tarihi boyunca vuku bulan mücadele süreçlerinde ortaya çıkan kirlilikleri akılda tutmak önemli. Çünkü insanlık tarihi, araçların ve uygulanan yöntemlerin, varılacak amacı daha baştan kirlettiğine ve farklılaştırdığına ilişkin örneklerle doludur. Hatta araçların, amaçları şekillendirdiği ve önüne dahi geçtiği durumlar söz konusudur. Mesela; insanlığa özgürlük ve eşitlik getireceğini vaat eden hareketlerin, süreç içinde insanları katlederek ve baskıcı yöntemleri kullanarak hedeflerine ulaşmayı göze alması gibi. Daha da ötesi, özgürlük ve demokrasiyi, diktatoryal araçlarla getirmeye çalışmak...

Şiddet yöntem midir?

Dünyada var olan siyasal hareketler incelendiğinde, verilen mücadelede şiddeti araç olarak kullanmaya başlayanların, belli bir zamandan sonra karşılaştıkları her sorunu şiddetle çözme yolunu tercih ettikleri görülecektir. Bu durum, dünya genelindeki birçok hareketin içine düştüğü temel bir açmazdır. Açmazdan öte, kirlenme, despotlaşma, katilleşme ve şiddeti sıradanlaştırmadır. Bu noktada önem arz eden iki konu var; şiddetin meşru olduğuna kendilerini ve toplumu inandırma ve şiddeti dönüşümün aracı haline getirme... Ortaya çıkan bu açmazla birlikte, şiddeti araç olarak kullanan hareketler ile ilişki kurulması, desteklenmesi, ünsiyet kurulması ve muhiplik düzeyinde bir sempatinin geliştirilmesidir. Bu tutumun, sonuçları itibariyle, şiddeti uygulayanlardan çok farklı olmadığı açık. Çünkü şiddeti uygulayanların büyük bir kısmı, bu tür destekler üzerinden kendilerine meşruiyet alanı yaratabilmektedir. Bu ise aynileşmekten farklı bir tutum değil...

PKK, siddet ve muhiplik

Amaç-araç ilişkisini, Stalinist perspektifle biçimlendiren örgütlerden birisi de, kuruluş sürecinden itibaren şiddeti benimseyen ve tek meşru araç olarak ortaya koyan PKK terör örgütüdür. PKK’nın şiddetle ilişkisini tanımlayan temel kuram; “Kürdistan’da zorun gücü” kavramıyla formülleştirilen tutumudur. Örgüt, Kürtleri metazori yöntemlerle istenilen çizgiye getirilebileceğini vurgulamaktadır. Bu tutumun bir ileri noktası ise Öcalan’ın “her evden bir kişi toprağa, bir kişi cezaevine, bir kişi dağa gönderilmezse bu dava amacına ulaşamaz” ifadesidir.

Burada, tartışılan konulardan birisi de, şiddeti mücadelesinin merkezine koyan PKK ile aralarına mesafe koymayan kesimlerin tutumudur. Bu kesimlerin, şiddeti araç olarak dayatan terör örgütüne en önemli katkıları, PKK’nın uyguladığı şiddetti meşrulaştırmak için devletin yanlışlarına sığınmalarıdır. Geçmiş yıllarda uygulanan demokrasi dışı yöntemleri, şiddeti ve ayrımcılığı dile getirerek örgütün uyguladığı şiddete ‘şal görevi’ görmek kabul edilebilir bir tutum olmayıp, şiddet mekanizmalarına meşruiyet temin etmeye çalışmaktır.

Aslında bu tutum, şiddeti temel araç olarak uygulayan PKK ile aralarına mesafe koyamayan tüm çevrelerin zaaf noktasıdır. PKK ile muhiplik düzeyinde ilişkisi olanların büyük bir kısmı; “devlet, uyguladığı politikalarla bizim siyasallaşmamıza izin vermiyor, dolayısıyla da şiddetin dışında kullanılacak bir araç yok...” türü basit ama etkili bir sığınmayı tercih edebiliyor. Devletin derin unsurları, şiddetin artırılmasını istiyor ve buna ilişkin uygulamaları da devreye koyuyor olabilirler. Bu, komplo teorisi olamayacak kadar gerçek. Zaten de, amaç ve araç ilişkisinin önemi bu noktada ortaya çıkmakta. İşte bu çerçevede yapılması gereken, şiddete sığınmak değil, demokratik araçları çeşitlendirmek ve bıkmadan, yeniden ve yeniden devreye koymaktır.

Şiddeti temel araç haline getirmiş olan PKK bir yana, örgüt ile muhiplik ilişkisi içinde olanlar, demokratik araçları devreye koymadıkları, öncelemedikleri ve savunmadıkları müddetçe, onların da meşruiyeti sorgulanacaktır. Sorgulamadan kurtulmanın yolu ise şiddeti mahkum etmek ve şiddet uygulayan unsurlara mesafeli olmaktır. Çünkü söylemde ‘barış’ kavramını dilinden düşürmeyen kesimlerin, demokratik süreçleri harekete geçirmeleri ve buna sadık kalmaları önemlidir. Bu adımın somut karşılığı ve temel amacı, terörün yalnızlaştırılması ve mahkum edilmesidir. PKK’yı ve Kürtçü siyaseti, toplumsal muhalefetin merkezi gibi tasavvur eden ve bundan yararlanma umudu taşıyanların, ülkeyi iç savaşa sürükleme çabalarının sonuçlarını düşünmeleri gerekir! Bu yitirildiğinde ise “neyi amaçlıyorum” “neyle amaçlıyorum” retoriğinin iflası kaçınılmaz...