Oscar Roty pek çok önemli eserinin yanında eski Fransız Frangındaki tohum eken kadın figürünün hakkâkı/oymacısıydı. Yacoub Roty'nin ailesi, kendisi doğmadan bir yıl önce, güçlü mütefekkir René Guénon'un teşvikiyle Müslüman olmuştu.
Cemal Aydın / Yazar
"İslâm'ın Güleryüzü" kitabının yazarı işte o zoru başaranlardan biriydi. Düşünebiliyor musunuz? Bir anne iki öz oğlu tarafından da reddedilsin! Müslüman oldu diye anne demekten vazgeçsinler, değil eve gelmek, telefon bile etmesinler!
İşte şimdilerde Konya'daki Üçler Mezarlığında yatan eski adıyla Eva, hidayete erdikten sonra aldığı adla Havva Hanımefendi, evlatlarının verdiği bu acılara seve seve katlanmış biriydi. Ciğerparelerinden bile İslâm için vazgeçebilmek, işte budur gerçek iman sahibi olmak!
Müslüman olduktan sonra en samimi dostlarından pek çoğunu da kaybetti. Hiç üzülmedi buna. Allah rızasını esas alan has bir kul, kendisini Allah'tan alıkoyacak hiçbir dostu, elbette dost olarak görmez.
Hakk'a yürüyüşünün 22. yılı
Bugün onun Hakk'a yürüyüşünün 22. yıldönümü. 24 Temmuz 1999 günü Havva Hanım fânî dünyadan ebedî âleme göçtü, çok sevdiği Rabbi'ne kavuştu.
Prof. Dr. Eva de Vitray-Meyerovitch (Eva dö Vitre-Meyeroviç) bizim gibi bedavadan, en ufak bir emek harcamadan Müslüman olmuş biri değildi. Koyu Katolik ve soylu bir aileden geliyordu (Fransa'da bir kimsenin adından sonra "de" bulunuyorsa, "Eva de" gibi, bu o kişinin aristokrat olduğunu, soylu bir aileden geldiğini gösterir). Özel okullarda okumuş, iyi bir Hıristiyan eğitimi almış, üniversitede doktorasını yapmış, profesör olmuş seçkin bir hanımefendiydi.
Rüyasında mezar taşı gösterildi
Fransa'nın en üst bilim kurulu olan Milli Araştırmalar Merkezi'nde müdürlük yaparken, Pakistan'ın milli şairi Muhammed İkbal'in oğlu bir gün kendisine babasının İngilizce bir kitabını hediye etti. Bir süre sonra o kitabı okurken Mevlâna diye birinin adının geçtiğini gördü. İkbal, Mevlâna hazretlerinden o kadar çok övgüyle bahsediyordu ki merak etti. Mevlâna hakkında yeterince bilgi edinemedi, çünkü eserleri tercüme edilmemişti. Fakat o eserdeki Mevlâna'nın İslâm hakkındaki ifadeleri onu Müslümanlığı aramaya sevk etti.
Tam Müslüman olmaya karar vermişti ki kendi kendine "Dur bakalım, iki milyar civarındaki onca Hıristiyan yanılıyor da bir ben mi doğruyu buluyorum? Hele şu Hıristiyanlığı iyi bir öğreneyim!" diyerek tam üç sene ünlü Sorbonne Üniversitesine devam edip tanınmış bir profesörün Hıristiyanlık hakkındaki derslerini dinledi.
Hallâc'ın şiirlerini çeviren ve İslâm hakkında çalışmaları olan Louis Massignon gibi dev oryantalistle tanıştı. Uzun süre onunla tartıştı.
Artık Hıristiyanlık onu tatmin etmiyordu. Bir gece "Yârabbi! Senin hak dinini bulmak için gösterdiğim çabayı biliyorsun! Lûtfet de beni aydınlat, yolumu çiz!" diye gözyaşlarıyla dua ederek yattı. Rüyasında kendisine bir mezar taşı gösterildi. Yakından bakınca o taşın bir Müslüman mezar taşı olduğunu ve üzerinde Havva adının yazılı olduğunu gördü. Tam o sırada gaipten bir ses de, "Sen Müslüman olarak öleceksin!" dedi. Uyandığında gönlü ferahlamış, içi açılmış, nihayet İslâm'a kavuşmuştu.
Mesnevi'yi Fransızcaya çevirdi
İlerlemiş yaşına rağmen, Kur'ân'ın dili Arapçayı ve Mevlâna hazretlerinin yazdığı dil olan Farsçayı öğrenmek için kolları sıvadı. Kurslara giderek üç sene içinde ikisini de öğrendi. Mevlâna'nın Mesnevî'sini, Fîhi Mâ Fîh'i ve diğerlerini, bu arada da Muhammed İkbal'in en önemli eserlerini Fransızcaya çevirdi.
İslâm ülkelerine davet edildi, üniversitelerde konferanslar verdi, Fransız radyolarında İslâm'ı anlattı. Kendisini herkese sevdirdi. Çok satan ve çok ilgi gören "İslâm'ın Güleryüzü" ve "Duanın Ruhu" başta olmak üzere birçok eser kaleme aldı ve pek çok makale yazdı. On binlerce insanın Müslüman olmasını sağladı ve hâlâ da kitaplarıyla hidayet meltemleri estirmeye devam ediyor.
Batı'da, Hıristiyan âleminde Müslüman olmak gerçekten zordur. Gerek Paris'e gittiğimde, gerekse İstanbul'da, zaman zaman Müslüman olmuş bazı Fransız gençlere rastlarım. Bana namazlarını kendi evlerinde anne ve babalarından gizli olarak, odalarının kapısını kilitleyerek kıldıklarını, Cuma namazlarını ise çevrelerindeki bir camide değil de çok uzak semtlerdeki camilerde eda ettiklerini söylerler.
Gizlemek zorunda kalıyorlar
O gençlerden biri bana şu anlattı: Fransa'nın bir şehrinde bir kadın, kızlarının Müslüman bir gence gönlünü kaptırdığını ve Müslüman olmaya hazırlandığını kocasına söylemiş. Baba çılgına dönmüş. Hemen silâhını alıp pencereye koşmuş. Kadın kocasına ne yapmak istediğini sorunca da, "Sokaktan geçecek ilk Müslümanı geberteceğim!" diye bağırmış.
Fransız üniversitelerinde Müslüman olmuş öyle profesörler var ki çevrenin korkusuyla Müslüman olduklarını gizlemek zorunda kalıyorlar.
Bir gün Paris'te bir kitabevinde kapağında René Roty (Röne Roti) tarafından yazılmış ve "Sonsuzluk Âleminin Yolcusu" adlı bir kitap gördüm. Kitabın adının altında ise şu ifadeler vardı: "Allah'ı Arayış Üzerine Nesirler ve Şiirler". Onun altında da küçük harflerle "Takdim: Yacoub Roty" yazısı yer alıyordu. Yacoub ismi bana Müslüman bir ad olan Yakup adını hatırlattığı için hemen alıp baktım. İçinde İslâm'dan söz eden yerler görünce de hemen kitabı satın aldım.
Kimdir bu adam diye araştırınca, onun hakkında şunları öğrendim: "Jacques Roty, Müslüman olduktan sonra aldığı adıyla Yacoub Roty (Yakup Roti), 17 Mart 1937'de Paris'e komşu il Seine-et-Marne'da dünyaya geldi. Çok ünlü bir sanatçı-zanaatkâr ailedendir. Babası 1911'de vefat eden meşhur Oscar Roty idi. Oscar Roty pek çok önemli eserinin yanında eski Fransız Frangındaki tohum eken kadın figürünün hakkâkı/oymacısıydı. Yacoub Roty'nin ailesi, kendisi doğmadan bir yıl önce, güçlü mütefekkir René Guénon'un teşvikiyle Müslüman oldu. Dolayısıyla Roty ailesi, Fransız kökenli ilk Müslüman ailelerden biridir. 7 Temmuz 2019'da 82 yaşında ebediyet âlemine göçtü."
Korulukta ezan okuyan adam
Bu bilgileri edindikten sonra da kitabı heyecanla okumaya başladım, eserin bir yerinde şu satırları görünce gözyaşlarımı tutamadım: "Evde babamın namaz saatlerinde zaman zaman içinden yüksek sesle ezan okumak arzusu gelir, fakat komşular duyar diye korkusundan okuyamazmış. İlerideki bir koruluğun içine dalar, kendisini sadece kuşların, ağaçların ve tabiat ortamının duyacağı o yerde yüksek sesle ezan okur ve ezan okurken bazen hıçkırıklara boğulurmuş. Eve döndüğünde annem onun yüzünde mânevî bir dinginlik ve engin bir huzur havası sezermiş."
Aynı kitabın bir başka yerinde de şunu okuduğumda ise hissettiğim duyguları size anlatamam: "Rahmetli annem, Kur'ân'ı sağ işaret parmağını âyetlerin kelimeleri üzerinde gezdirerek okurdu. Bir gün gördüm ki annem, önünde açılmış bir Kur'ân, nuranî bir çehreyle, hareketsiz bir şekilde öyle duruyor. Yaklaşıp baktım, ruhunu teslim etmiş. İşaret parmağının bulunduğu yere baktım 10. sure olan Yunus suresinin 10. âyetinin şu son kısmı üzerinde kalakalmış: "Onların son sözleri de şudur: Âlemlerin Rabbine hamd olsun!"
Yacoub Roty'nin Fransızların her tabakasına seslenen çok güzel eserler verdiğini de sevinçle gördüm. İşte onlardan bazılarının isimleri: İslâm'ın Gayesi; Umudunu Allah'a Bağlayanlar İçin Küçük İslâm Sözlüğü; Çocukların Sorularına Cevaplar; Güvercinin Şarkısı; Ramazan Ayının Çocuklara İzahı; Semâvî At; Emin ile Emine; Kelime-i Şehadet; Hac ve Umre Kılavuzu...
Ya biz ne yapıyoruz?
Sevgili okur dostum, bir o insanların Müslüman olma çabasına, çektikleri çilelere ve daha sonra İslâm'ın tanıtılması için gösterdikleri gayrete bakalım. Bir de hiçbir çaba göstermeden, hiçbir araştırma yapmadan, sadece Müslüman bir aileden gelmiş olduğumuz için Müslüman olan bizlerin ne yapıp ettiğini düşünelim.
Onlar âhirette hesaplarını çok çabuk verecekler, belki de hiç hesaba çekilmeden cennete buyur edilecekler. Bizlere ise Allah için, Allah'ın dini için ne yaptığımız mutlaka sorulacak. Bakalım Rabbimize ne cevap vereceğiz.
Paraya, makama ve başka şeylere tapınma müşrikliğinden kendini kurtarıp da Allah yolunda cihat eden ve cihat aşkıyla yanıp tutuşan gönüllere selâm olsun...