Bugün Türkiye'de, Türkiye merkezli düşünen bir yönetim vardır. Bu yönetim başarısı zaman içerisinde kendi paradigmasını oluşturacaktır. Türkiye'nin kendisini merkeze alarak düşünmesinde FETÖ örgütünün kamunun kılcal damarlarından çekilmesinin etkisi büyük olmuştur.
İhsan Aktaş / GENAR Başkanı
Dünyadaki bütün devletler devletleşme sürecinde birçok problemle karşı karşıya kalmıştır. Birinci dünya savaşı sonrası imparatorluklar modern devletlere dönüşmüş, bir yönüyle devlet etme geleneği köklü değişikliklere uğramıştır. Bugün Afrika ülkelerinde sık sık askeri darbeler yapılmaktadır. Bazı ülkelerde mafya örgütleri devletin bir kısım gelirlerine ve bazı şehirlerin kaderine el koyabilmektedir. Latin Amerika’da bazı ülkelerde uyuşturucu baronlarının örgütlenme kapasitesinin ve silah gücünün birçok küçük devletten daha güçlü olduğuna dair bilgilerle karşılaşmamız bizleri şaşırtmamaktadır. Küresel bir güç olan ABD’yi gizli güçlerin yönettiğine dair komplo teorileri hiç gündemden düşmemektedir. Masonluk, Tapınak Şövalyeleri, Vatikan, Siyonizm gibi örgütlenmelerin devletler üzerindeki gizli emelleri ve yıkıcı etkileri de tartışma konularıdır.
Türkiye’nin içinde bulunduğu Atlantik Paktı devletleri içinde askeri darbeler, Nato Gladyosu için çalışan ulus devlet mensubu bazı subayların kendi devletlerine bağlı olmaktan ziyade ABD’nin hak ve menfaatlerini yeğledikleri de bilinen bir gerçekliktir. Bu durum NATO konsepti içerisinde bulunan bütün ülkeler için geçerlidir. Bir yönüyle NATO içerisinde Türkiye ve Fransa dışında milli kimlik geliştirme kapasitesine sahip başka ülke de yoktur. Salt Türkiye tecrübesine yönelecek olursak: Türkler birinci dünya savaşından sonra bağımsızlık mücadelesi vermiş ve genç Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. 1950’lere kadar tek parti iktidarı yaşayan Türkiye Cumhuriyeti tek partiyi temsil eden CHP’den sonra siyasi hayata katılan Demokrat Parti ile birlikte çok partili hayata geçmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nde hükümet etme yetkisini on yıllığına Demokrat Parti elde etmiştir.
İlelebet yönetici güç
Cumhuriyetin kurucu kadrosu kendilerini ilelebet Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetecek güç olarak addediyordu. ‘’Cumhuriyeti biz, kurduk biz yaşatacağız’’ mottosu tek parti ideolojisini yansıtan bir tanımlama idi. 1960 ihtilali beklenmedik bir sebepten geldi. Demokrat Parti’ye karşı darbe yapan cuntacılar ve bir yönüyle darbeye destek veren CHP’nin dahi 1960 ihtilalinin sebebinin farkında olmadıkları kanaatindeyim. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD mağlup ülkelerin anayasasını bizzat kendi yazmıştır. Almanya ve Japonya bunun örneğidir. Adım adım NATO konsepti gelişirken bir yönü ile Türkiye’yi de askeri vesayete bağlı, Batı otokontrolünde her zaman denetlenebilir bir pozisyonda tutmak için, Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamıyla sonuçlanan darbe girişimi Batı tarafından planlanmış ve uygulanmıştır. Darbeler küresel sistem tarafından planlanır içerde özellikle ekonomik cephede vesayetin ayakları vardır. Darbelerin ne için yapıldığını hiçbir şekilde anlama kapasitesi olmayanlar ise darbeyi yapan generallerdir. Cuntacılar şovenizme varan milli bir söylem kullanırlar, gel gör ki her darbelerden en çok ülke ve millet kayıp görür. Türkiye’deki darbe girişiminin arkasındaki güç kim olursa olsun, darbe yapanlar devletin asker bürokratları olduğu için, darbe sonrası yönetimi hep siyasete devretme moduna geçmişlerdir. 1960 ihtilali bu konuda iç cunta ve karşıt grupların mücadelesine sahne olduysa da, tüm darbelerden sonra yönetim siyasilere devredilmiştir. En son yaşanan post-modern darbe girişiminde dahi siyaset el değiştirmiş, kendisine darbe yapılan Refah Partisi kadar iktidara gelen partiler de hayli baskı ve tehdit görmüşler, yine de finalde, devleti sivil siyaset yönetmeye devam etmiştir.
Bir ülkede mafyavari suç örgüleri, askeri güçler, çeteler, casus teşkilatları hep devletin dar bir alanına nüfuz etme mücadelesi vermişlerdir. 15 Temmuz darbe girişiminde belki de dünya tarihinde ilk kez, bir casus şebekesi devletin tamamını ele geçirme girişiminde bulunmuştur. Bu şebekenin adı FETÖ ele geçirmeye çalıştığı devlet dünyanın en köklü devletlerinden biri olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Ve askeri darbecilerin geleneklerinin aksine, bir gün bu iktidarı bırakma niyetinde olmadan bu işe girişmişlerdir. İşin en tehlikeli tarafı da bu casus şebekesinin başka ülke ve ülkeler adına bu ihanete kalkışmasıdır. Bu casus şebekesinin karakter analizinin kısaca yapmaya çalışalım.
Dini altyapı
İngilizler Hindistan’ı işgal ettiğinde, Hindistan bugünkü Pakistan ve Bangladeş’te yaşayan Müslümanları sevk ve idare etmek için, yeni din, yeni mezhep, yeni tarikatlar kurmuş, ve Müslüman bir vali eli ile Müslümanlara zulüm etme deneyimleri kazanmıştı. FETÖ örgütü, iki yüz yıllık bir deneyim üzerine bina edilmiştir. Haricilik, haşhaşilik, masonluk, tapınak şövalyeleri ve dünyanın bütün istihbarat birikimlerinden istifade edilerek oluşturulmuş karma, sofistike ve esrarengiz bir örgüttür. Örgüt lideri kendisini Mesih zannetmektedir. Bazı beyanatlarında kendi makamının Hz. İsa’dan daha yüksekte olduğunu ima etmiştir.
Kullanışlı casus şebekesi
FETÖ terör örgütü dünya sisteminin bütün casus şebekelerine bilgi, belge taşıyan bir örgüttür. Çünkü bu amaçlar için yetiştirilmiştir. Devletin her türlü kurumuna sızan bu örgüt elindeki bilgiler itibari ile istihbarat örgütleri nezdinde kullanışlı ve kıymetlidir. Çünkü bir devletin başka bir devletten bilgi, belge sızdırması hayli maliyetli bir iştir. Önceleri Türkiye içinde ve dışında dini yapılanma, hayır-hasenat işleri, sivil toplum alanından örgütlenen şebeke, her ülkenin elitlerinin çocuklarını eğitim sistemine alarak o ülkelerin de devlet teşkilatlarına sızmayı başarmıştır. Bir Anadolu gurbetçisi Avrupa’da küçük bir bağlantısız ülkenin polis teşkilatı imtihanına girse, şebeke mensupları gelerek ‘’biz burada teşkilatlanıyoruz, gelin bize katılın’’ diye teklifte bulunuyorlar, ABD’de gey ve lezbiyen kulüplerine nasıl sızdıklarını keyifle etraflarına anlatıyorlar…
Örgüt, gizlilik ve takiye kültüründe o denli ileri gitmiştir ki, namı hesabına çalıştığı ülkeleri dahi bu gizliliği ile tedirgin edecek noktaya getirmiştir. ABD’de bulunan okullarında vergi kaçakçılığı, öğretmenler için yaptığı ayrımcılık, insan kaçakçılığı gibi faaliyetlerden dolayı yerel mahkemeler tarafından kovuşturmaya uğramaktadır. Bu örgütün para kaynağı itibari ile Vatikan, casusluk yönüyle küresel istihbarat kuruluşları, batinilik ve dini tecrübe kullanımı açısından İngiliz deneyimleri üzerine inşa edildiği gözlenmektedir. Bu casus şebekesi Türkiye’de çökertilmiştir. Dünyanın bütün devletlerinde faaliyetlerine devam etmektedir. Bir mafya şebekesi perde arakasında cinayet, gasp ve adam öldürmeye devam eder, fakat örgüt lideri hayır-hasenat, yadım severlik ve sivil toplum işleriyle ilgilenir görünmektedir. Bu yönüyle bu örgüt bir mafya ve suç örgütü görüntüsü sergilemektedir.
Faili meçhullerin sonu
Bu örgüt kırk yıllık çaba sonunda devletin tüm kurumlarını ele geçirecek seviyeye gelmiştir. Örgütün açık hale gelmesi tasfiyesi için önemli bir noktadır. FETÖ örgütü benzer suç örgütleri gibi, daha çok örgüt mensubunu suça bulaştırıp, devlete düşman yapmak istemektedir. Darbe sonrası FETÖ yargılanmalarında Adalet Bakanlığı, Polis teşkilatı ve istihbarat birimleri önemli derecede rol üstlenmiştir. Çok önemli mesafeler kat edilmiştir. Örgütle mücadelenin zorluğu, dünyanın en tehlikeli örgüt üyesi en masum görüntüyü verirken, yine dünyanın en masum sandığımız örgüt mensubuna en olmadık cinayetini işletebilmektedir. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi suikastını yapan polis memuru cinayet öncesi herhangi bir suçu olmayan bir vatandaştı. Türkiye’nin geçmişinde bu tür cinayetler failli meçhul kalırdı. Devlet içerisinde önceleri Gladyo yapıları ve sonraları FETÖ, perdeleme işlerini ustalıkla yaparlardı. Son dönemlerde artık hiçbir cinayet faili meçhul olarak kalmıyor.
Son yıllarda, Türkiye’nin FETÖ ‘nün devleti ele geçirme çabalarını, darbe girişimlerini savuşturabilmesi, Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil eden hükümetin ve onu temsil eden Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye menfaatlerini öncelemesi, Batılı devletlerin çıkarlarına ters düştükçe Türkiye’ye karşı hamleler sıklaşmıştı. Türkiye, sırasıyla bütün gizli yapılarla, FETÖ terör örgütü, DEAŞ ve bunun gibi bir çok örgütle çatışmaya girmiş ve başarılı olmuştur. Bunun yanı sıra Batı kaynaklı bir çok hamleyi başarıyla savuşturmayı başarmıştır
Bugün Türkiye’de, Türkiye merkezli düşünen bir yönetim vardır. Bu yönetim başarısı zaman içerisinde kendi paradigmasını oluşturacaktır. Türkiye’nin kendisini merkeze alarak düşünmesinde FETÖ örgütünün kamunun kılcal damarlarından çekilmesinin etkisi büyük olmuştur. “Türkiye merkezli düşünmek” daha çok konuşulup tartışılacak bir konudur.