Yeni tip koronavirüsün "etkileri" ile mücadelemizin sona ermesi için henüz daha erken. Pandeminin doğrudan ya da dolaylı sonuçlarına bağlı olarak gelişen travmatik etkiler neticesinde ortaya çıkan ve yeni yeni kendisini gösteren nörolojik, psikolojik sorunların büsbütün yok edilemeyeceği anlaşılıyor.
Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut / Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü
Aşılama oranlarının her geçen gün hızlı bir şekilde yükselmesi, bir buçuk yıldan beri bütün dünyayı korkuya boğan Covid-19 pandemisinin sona ermekte olduğu yönündeki düşünceyi güçlendirdi. Görünüşe göre salgında sona doğru yaklaşıyoruz. Kademeli normalleşme süreci büyük ölçüde tamamlanmak üzere ve örneğin maske kullanımı ya da benzeri koronavirüs tedbirleri de giderek daha fazla seyreliyor.
Onun olmadığı bir dünya
Birkaç ay öncesine göre, normal hayata sadece çok daha fazla yakın değiliz, aynı zamanda ona bir anlamda yeniden adapte olmaya da çalışıyoruz. Doğrusu biraz da şaşkınız. Süreç içerisinde aslında ne kadar yorulduğumuzu yeni yeni fark ediyoruz.
Milyonlarca insanın hastalanmasına ve yüz binlercesinin hayatını kaybetmesine neden olan Covid-19'un hayatımızdan çıkıp gitmekte olduğu fikri gerçekten de heyecan verici. Onun olmadığı bir dünya kuşkusuz çok daha güzel olacak. Fakat yapılan araştırmalar, yeni tip koronavirüsün "etkileri" ile mücadelemizin sona ermesi için henüz daha erken olduğunu gösteriyor. Özellikle pandeminin doğrudan ya da dolaylı sonuçlarına bağlı olarak gelişen travmatik etkiler neticesinde ortaya çıkan (ve yeni yeni kendisini gösteren) nörolojik ve psikolojik sorunların büsbütün yok edilemeyecekleri anlaşılıyor.
Akıl sağlığını etkiledi
Pandemi döneminde akıl ve ruh sağlığı hizmetlerinin zorunlu olarak aksadığına da vurgu yapan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus'un, süreçten "milyonlarca insanın akıl sağlığının etkilendiğini" belirtmesi de bu durumla ilgili. Covid-19'un insan üzerinde yarattığı tahribatın fiziksel olmanın ötesinde olduğu gerçeği belirginleşiyor. Tabir yerindeyse deniz çekiliyor ve bilanço her geçen gün daha fazla ortaya çıkıyor.
Covid-19'un ilk dönemlerdeki yaygın belirtileri arasında yer alan özellikle tat ve koku kaybı, baş dönmesi, baş ağrısı, inme ve kas ağrıları gibi semptomlar nörologların dikkatini çekmişti. Grip, kızamık ve nezle gibi hastalıklara neden olan solunum yolu virüslerinin sinir sistemine saldırarak nörolojik rahatsızlıklara sebep olduklarının bilinmesi, aynı şeyin yeni tip koronavirüs açısından da geçerli olabileceğini gösterdiği için bu yönde çalışmalar yapıldı. Sonuçlar tahmin edilebileceği gibiydi. Covid-19, birçok nörolojik, psikolojik ve zihinsel sorunda başrolü oynamaya başlamıştı. Her geçen gün elde edilen yeni veriler, virüs ile ilgili olarak nörolojik ve nöropsikolojik sonuçların ortaya çıktığını gösteriyordu.
Araştırmalar, insan beyninin bir bölgesinin iskemi ya da kanamaya bağlı olarak geçici yahut kalıcı bir şekilde etkilenmesini tarif eden ve ağırlıklı olarak yaşlılarda görülen bazı serebrovasküler rahatsızlıkları tetikleyen Covid-19'un olumsuz sonuçlarının tahmin ettiğimizden çok daha fazla olduğunu ortaya koydu. Kişilik, kavrayış, davranış ve bilinçle ilgili birtakım değişikliklere neden olabilen, zihinsel değişimlere yol açabilen hastalıkların, kas ve sinir sistemleri ile ilgili rahatsızlıkların, katatoni, kronik halsizlik ve bitkinlik sendromu, bağımlılık (Çin'de yapılan bir araştırma, özellikle gençler arasında internet ve madde kullanımının bu süreçte arttığını göstermiştir), anksiyete, depresyon, travma sonrası stres ve benzeri birçok rahatsızlığın altyapısını meydana getiren Covid-19 kalıcı denebilecek hasarlar bırakma eğilimindeydi.
Beyinde hasar oluşması
Imperial College, King's College ve Chicago Üniversitesi gibi uluslararası saygınlığı olan İngiliz ve Amerikan üniversiteleri tarafından yapılan ortak çalışmanın bulguları, Covid-19'un ürkütücü sonuçlarını göstermesi açısından önemlidir. Buna göre, Covid-19 geçiren ve daha sonra iyileşen bireylerin bir kısmının beyinlerinin neredeyse on yıl yaşlandığı ve yine hastalığın hafif ya da ağır geçirilmesine paralel olarak bazı hastaların IQ seviyelerinde 8.5 puanlara kadar çıkan bir düşüş yaşandığı tespit edildi. Aynı şekilde Oxford Üniversitesi'nde 240 bine yakın hastanın gözlemlenmesi ile gerçekleştirilen bir başka araştırmanın, Covid-19 enfeksiyonu geçiren bireylerin üçte birinin nörolojik sıkıntılar ve akıl sağlığı sorunları yaşadığını göstermesi de söz konusu bulguları desteklemektedir. Nitekim sözü edilen araştırmada yoğun bakım tedavisi geçirmiş Covid-19 hastalarının iyileştikten sonraki altı ay içinde yüzde 7'sinin felç geçirmesi ya da yüzde 2'sine demans teşhisi konulması da bununla ilgili gibi görünmektedir.
Özellikle hastalığın atlatılmasından sonraki altı aylık sürecin gözlemlenmesine dayanan ve mevcut haliyle oldukça kaygı uyandırıcı olan bu sonuçlara ilave olarak, sağlık kurumlarına her geçen gün daha fazla insanın "beyin sisi" şikâyeti ile başvurduğu bilgisi de dikkat çekmektedir. Hastalığı geçirmelerinin üzerinden aylar geçmesine rağmen isimleri ve adresleri hatırlamakta, yüksek seslere dayanmakta ve duygularını kontrol etmekte güçlük çeken bazı bireylerde görülen ve anksiyeteye de sebep olan bu "bilinç bulanıklığı," Covid-19'un insan beyni üzerindeki etkisini yansıtan bir örnek olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte, bu konu üzerinde daha derinlikli ve kapsamlı bilimsel çalışmaların yapılması gerektiği de not edilmelidir.
Koronavirüs psikolojisi
Covid-19'un nörolojik etkileri ile de bağlantılı olup çok daha geniş kitlelerde gözlemlenmesi mümkün olan bir başka olumsuzluk, doğrudan ya da dolaylı şekilde koronavirüs ile ilgili olarak ortaya çıkan psikolojik ve psikiyatrik rahatsızlıklardır. Öte yandan hayatları ile ilgili endişe içerisinde olan bireylerin anksiyete, depresyon ya da bunlara bağlı olarak görülebilen çeşitli bellek sorunları ile karşı karşıya kalabildikleri düşünüldüğünde bu durumun anlaşılabilir olduğu söylenebilir. Daha ziyade genç bireylerde takip edilebilen bu rahatsızlıklar hakkında araştırmalarda sunulan bulgular dikkat çekicidir. Oxford Üniversitesi'nde yürütülen araştırmada, hastalığı geçirdikten sonraki altı ay içinde özellikle depresyon ve anksiyete gibi psikiyatrik müdahale gerektiren rahatsızlıklar ile karşılaşanların oranının yüzde 30'un üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Hastalıktan kurtulanların yüzde 17'sinde anksiyete, yüzde 14'ünde ise "duygu durum bozuklukları" gözlemlenmiştir. Bu oranların kaydı uyandıracak ölçüde yüksek olduğu açıktır.
Beyin kimyası zarar gördü
Yale Üniversitesi'nde yapılan bir başka araştırma, Covid-19'un olası psikolojik sonuçları açısından dikkat çekicidir. 1685 hasta üzerinde yapılan bu araştırmada, enfeksiyon geçirmeden önce örneğin anksiyete, depresyon, demans ya da psikoz gibi herhangi bir psikiyatrik tanı konmuş hastaların Covid-19 nedeniyle hayatlarını kaybetme olasılıkları diğerlerine nazaran yüzde 2.3 kat daha yüksek çıkmıştır. Psikiyatrik tanı görmüş bireylerin beyin kimyasallarındaki farklılıkların (örneğin yüksek seviyede stres hormonuna sahip olmanın) iltihaplanmayı teşvik ederek bağışıklık sistemini zayıflattığı tespit edilmiştir. Bu bireyler hastalık karşısında daha korunmasız oldukları için enfeksiyondan daha fazla zarar görmüşlerdir.
Covid-19'un çocuklar üzerindeki psikolojik etkileri de bu bahiste zikredilmelidir. Chicago Üniversitesi'nin çocuk hastanesinde 32 binden fazla çocuk üzerinde yapılan ve çocukların uzaktan öğrenme sürecindeki başarılarının anlaşılmaya çalışıldığı gözlem ve incelemeler sonucunda, pandemi sürecinde çocukların zihinsel problemlerinin yüzde 30 oranında arttığı görülmüş, dörtte birinden fazlasının depresyona girdiği, fazlasıyla öfkeli ve endişeli oldukları kayıt altına alınmıştır. Nitekim İngiltere merkezli bir hayır kuruluşu olan The Prince's Trust tarafından yapılan araştırmada gençlerin Covid-19'a bağlı olarak yoğun bir umutsuzluk duygusu geliştirdiklerin saptanması da bu verileri destekleyen bulgular olarak değerlendirilebilir. Çocuklar, koronavirüsten ağırlıklı olarak dolaylı bir şekilde de olsa hatırı sayılır seviyede olumsuz etkilenmişlerdir.
Sosyal izalasyon
Sonuç olarak denilebilir ki, koronavirüs pandemisi süreci, gerek Covid-19 enfeksiyonu gerekse salgına bağlı olarak zorunlu biçimde ortaya çıkan karantina, sosyal izolasyon, sokağa çıkma yasakları, yalnızlık ve sosyal etkileşim kısıtlanması gibi nedenlerin etkisiyle bir yandan nörolojik rahatsızlıklar diğer yandan da şizofreni ve majör depresyonun da dâhil olduğu çeşitli psikolojik rahatsızlıklar için güçlü bir risk faktörüne dönüşmüştür. Orta vadede olumsuz sonuçlarının daha belirgin bir şekilde kendini göstereceği anlaşılan Covid-19'un salgın sonrası da devam etmesi muhtemel bu etkilerinin giderilmesi için pandemi sürecinde aksayan akıl ve ruh sağlığı uygulamalarının eskisinden daha yoğun bir biçimde işler hale getirilmesi en önemli önceliklerimiz arasında yer almalıdır.