Ve birbiri ardına gerçekleşen seyahatler zincirinin en önemli halkasına geldik. Cumhurbaşkanımız, siz bu satırları okuduğunuz zaman Çin'deki temaslarını sürdürüyor olacak. Ve hemen ertesinde ABD Başkanı Donald Trump ile olan görüşmesi için Washington'a hareket edecek.
Trump ile gerçekleşecek görüşme, hem Türkiye'de, hem ABD'de, hem de başka ülkelerde pek çok çevreyi rahatsız etti. Ziyaretin gündemini etkilemeye hatta iptal ettirmeye dönük sayısız hamle izledik. En önemlisi de, ABD'nin PYD'ye göndereceği silahlara ilişkin haberin kamuoyuna yansıtılma biçimi oldu.
Olayları yakından izlemeyen birisi için mevzu şuydu: ABD Başkanı, tam da Ankara'nın üç kilit ismi; Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın ve bunlara ek olarak Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Washington'dayken, bir hafta sonra gerçekleşecek olan kritik görüşmeyi boşa düşürme hamlesi yapıyordu. Türkiye'nin en hassas olduğu konuda, PYD konusunda sinirleri gerecek bir girişimle PYD'ye silah göndermeye onay veriyordu. PKK'nın Suriye kolu olan PYD'ye verilecek olan bu silahların bir süre sonra Türk hedeflerine dönmeyeceğinin garantisi yoktu. Ortalık ayağa kalktı. Bir yandan da, ABD Başkanı'nın FBI Başkanı'nı görevden almasının ardından ABD cephesinde yaşanan toz duman gündemdeydi.
ABD'deki yerleşik sistemin kabullenmek istemediği yeni başkan, ABD'nin son yıllarda zaten uygulamakta olduğu bir politikanın mimarı değil. Dahası DAEŞ ile mücadele stratejisini henüz tam anlamıyla oluşturabilmiş değil. Evet, hazırlanan ve gizli bir şekilde ilgili birimlerde tartışılan bir plan var ama tam anlamıyla belirlenmiş değil bu çalışma. Ayrıca, tam da bu açıklamanın yapılmasından birkaç gün önce ABD dergisi Military Times'da yayınlanan bir habere göre, ABD zaten haftalar önce PYD'ye ağır silah transferi yapmış. Bu haberi Pentagon yetkilileri yalanlıyor ama özel elit timlerin donanımı olan bu silahların fotoğraflarını dergi yayınlamış zaten. Yani ABD askeri makamları yalanlasa da, gerçek ortada duruyor.
Evet, ABD askeri olarak PYD'ye destek oluyor, hatta var ediyor. Bu tam da eski başkan Barack Obama politikasının gereği olarak yapılıyor. Ziyaretten tam da birkaç gün önce bu haberin dolaşıma sokulmasının tek açıklaması, ziyarete gölge düşürme çabası.
Türkiye, geçmişten gelen bu düğümü detaylı bir şekilde elbette gündeme getirecek ancak bunun faturasını Trump'ın önüne koymak doğru mu sizce?
Yeni göreve gelen ve henüz tam anlamıyla hakimiyet kuramadığı başkentte kah bilek güreşi, kah satranç oyunu, kah da boks maçı şeklinde bir kavga veren bir liderden bahsediyoruz.
Hele bir durun. Bir görüşme masasında görüşsün iki lider. Kriz ya da kaos varsa bile, bunun çözüm yolu masayı dağıtmak mıdır?
Yazıları ve analizleri okuduk. Hazır söz, sorumsuz çağrılardan açılmışken, bir eski diplomat sorumsuzluğuna da atıf yapalım. CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz'ın ziyaretin iptal edilmesine yönelik açıklamalarını okuyunca, sırtında diplomat bagajı taşıyıp da siyasi kördüğüme hizmet etmenin fotoğrafı canlandı zihnimde.
Elbette Musul Başkonsolosu iken uyarıları ve talimatları dinlemeyen Yılmaz'ın diplomasiyi yüzüne gözüne nasıl bulaştırdığına tanıklık etmiştik. Anlaşılan şimdi de siyaseti aynı hünerle yüzüne gözüne bulaştırıyor.
Bütün bunlar bir yana, yeni göreve gelen ABD Başkanı ile cumhurbaşkanımızın ilk görüşmesi oldukça önemli. İç ve dış düşmanların neden bu kadar çok korktuğunu da anlıyoruz aslında. Durum budur.