Pazartesi günkü yazımda (http://www.star.com.tr/yazar/davosta-zihin-kontrolu-konusuldu-yazi-1305644/), 2018’in Davos zirvesinde, zihni uzaktan yönetilebilecek insan tipinin konuşulduğunu yazmıştım.
Küresel sistemlerinin yıkılmasıyla karşı karşıya olanların hedefi beynimiz. Davos zirvesinden konuşan, Kudüs Hebrew Üniversitesi’nden Prof. Harari, insan beyninin hacklendiğini, beyin dalgalarının bir takım biyometrik sensörlerle ölçülüp elektrik akımına çevrilerek analiz edilmeye başlandığını söylemiş.
Prof. Harari’nin konferansına iştirak eden Cüneyt Zapsu şunları anlatıyor: “Küçük bir elit grup idare edecek insanlığı, sadece memleketleri değil… Bağımsız düşüncelerini kaybetmiş bir insanlıktan bahsediyoruz… Veriler ışık hızıyla depolanıyor… Bundan sonra, bu biyoteknolojinin sahipleri bizi yönlendirecekler. Ne yiyeceksin, ne içeceksin…”
Zapsu, Davos’un sadece siyasi bir sirk olmadığını, 90’ların başında ilk Davos’a geldiğinde kök hücrenin konuşulduğunu, bu konuşmanın üzerinden 15 sene sonra dünyada kök hücrenin konuşulmaya başlandığına dikkat çekip bugün konuşulanların da 15-20 yıl sonra dünyada konuşulacağını veyahut hayata geçeceğini ifâde ediyor.
Evet, belki tüm insanlığın zihnini kontrol altına alacak sistemin kurulması 15-20 yılı bulabilir ama fert planında uygulanması Türkiye dâhil birçok ülkede geçmişten bu yana yapılıyor. Benim gündemime bu mevzu, belki de Türkiye’nin gündemine, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na zihin kontrolü yapılmasıyla girmişti.
25 Ocak 2000 senesinde Metris Cezaevi’ne 28 Şubat cuntasının askerî unsurlarının düzenlediği “Noel Baba” baskını sonrası ağır işkenceden geçirilen Mirzabeyoğlu Kartal Özel Tip cezaevine konulmuştu. O dönem, 15 Temmuz şehidi Halil Kantarcı ile birlikte Bandırma cezaevinde bulunan bizler de 28 Şubat cuntasının “Noel Baba” saldırısına mâruz kalmıştık.
Bizler Bandırma cezaevi sonrası konulduğumuz, “tabutluk” olarak bilinen Eskişehir Özel Tipi cezaevinde ilk defa duyduk zihin kontrolünü. Kartal cezaevindeki arkadaşlardan gelen mektuplarda Salih Mirzabeyoğlu’na zihin kontrolü işkencesi yapıldığı yazıyordu. Açıkçası ilk başlarda mevzuyu anlayamadık. Bahsedilen mevzu dehşet vericiydi. Beyinlerimiz ele geçirilecek ve bize istedikleri şeyleri yaptırabileceklerdi. Prof. Harari’nin anlattıklarıyla panikleyen Cüneyt Zapsu gibi bizler de paniklemiştik.
Mütefekkir Mirzabeyoğlu, zehri bala tahvil eden bir yolun temsilcisi olarak, kendisine yapılan zihin kontrolü işkencesi üzerinden bir külliyat inşa etti. Bu külliyatın ilk eseri olan Telegram adlı kitabında Mirzabeyoğlu zihin kontrolünü, Lût kavmine parmak ısıtır melânete benzetiyordu: “Telegram: Zihin kontrolü... Bir bakıma Türkiye'de pratiği -teorisi de!- benimle meşhur olan bu iş, "ilim sınır tanımaz!" tesellisiyle Lût kavmine parmak ısırtır melanete ve yardımcı unsurlarla insanı robotlaştırmaya davranmışken, diğer yönüyle "dünyada" da kıstırılmış fertler üzerindeki tecrübelerin sınırını aşamamıştır. Bu ikazdan sonra bildirmeyelim ki, gerek yaşamış kobay ve gerekse mevzuu alakadar eder buudları işaretlemek bakımından, galiba dünyada da ilk örneğim!”
Mevzuyu merak edenler Mirzabeyoğlu’nun Telegram adlı eserini okuyabilirler. Ayrıca, Baran dergisi yazarlarından Ömer Emre Akcebe’yle gerçekleştirdiğim mülâkatı (http://www.star.com.tr/pazar/beyne-elektromanyetik-kursun-haber-1289439/) da mevzuya giriş mahiyetinde okuyabilirsiniz.
Gelelim sadede, Davos’ta ileri aşaması konuşulan zihin kontrolü işkencesini 18 yıl önce Türkiye’de kimler yapmaya başladı? 28 Şubat cuntasında yer alan unsurlara bu soru muhakkak sorulmalı. Mirzabeyoğlu’na yapılan zihin kontrolü işkencesi 28 Şubat’ın küresel bağlantılarının da bir göstergesi. Bu bir devlet millet meselesidir. Türkiye’de fâş edilecek çete üzerinden, insanlığı kendilerine mahkûm etmeye çalışan küresel çeteye ulaşabiliriz!
“Davos’ta toplanıp açıkça konuşmuşlar Yakup, daha neyi arıyorsun” dediğinizi duyuyorum!..