ATİNA- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan’a gerçekleştirdiği tarihi ziyareti takip amacıyla Atina’dayız. Ziyaret Celal Bayar’ın 1952’de gerçekleştirdiğinden sonra, cumhurbaşkanı seviyesinde Atina’ya yapılan ilk resmi gezi olması hasebiyle tarihi öneme sahip.
Lakinperiyodun fevkinde farklı nedenlerle de tarihi bir ziyaretti bu. İki ülke devlet başkanları ilk kez hem kendi kamuoylarının hem dünyanın şahitliğinde, birbirlerinin doğrudan yüzlerine bakarak konuştular en önemsedikleri konuları.
Evet, eteklerdeki taşlar döküldü. İki taraf da komşunun siyasetini eleştirdi ama eleştirilere cevabını da anında verdi. Her toplum kendi seçtiği politikacının neyi nasıl söylediğini gördü, cevabı da duydu. Açık diplomasi dersi niteliğindeydi kürsü görüşmeleri. Bu açıdan cesur ve sonuç alıcı bir görüşme olarak da kayda geçmeli ziyaret.
Açıklık ve sorun çözme iradesi göstermekTürkiye-Yunanistan gibi, ilişkileri inişli çıkışlı seyir izleyen ama zamanla hassas zeminde donuklaşan ülkelerin var olanı sarsmadan, yeni bir düzlem üretmeleri için ezber bozmaları şart. Bunu deniyor aslında iki devlet de.
1999 ve 2010 hamleleriyle olumlu yönde hareketlenen ilişkiler ekonomik ve teknik düzeyde kaldığı, mevcut siyasi sorunlara dokunulmadığı için açılıma ihtiyaç duyulması normal. Şimdi dünya kabuk değiştirirken ve yeni ittifaklarla yeniden şekillenirken Türkiye, karadan ve denizden komşusu, kültürleri, türküleri, insanları birbirine karışan komşusuyla ilişkilerine yeni bir form vermek istiyor. Tekrar eden sorunları konuşup hükme bağlayalım, aşılamayanı -Kıbrıs gibi- uluslararası hukukun çözümüne bırakalım diyor.
Bu açıdan da restleşmelerin olduğu, verimsiz ve gerilimli değil bilakis ilişkinin rasyonel zemine çekildiği, çözüm için pozisyonların belirlendiği sahici ve yapıcı bir ziyaretti Atina ziyareti.
***
Lozan tartışmasını “kriz” diye niteleyenler yanılıyor.Ziyaretin uzun erimli hedefini görememektir bu. Zaten polemik sürerken kürsüde aşıldı yanlış anlamalar. Yahut Yunan tarafının iç kamuoyunu rahatlatmak amacıyla mevzuyu belli noktalara çekmesi de. Zaten gün boyu süren temasların her biri, bir öncekinden daha verimli geçti.
Neticede Erdoğan Gümülcine’de Türk azınlıkla buluştu ve birlikte Cuma namazı kıldı. Bu konu Yunan yönetimini iç kamuoyunda en fazla zorlayan konu olmasına rağmen Ankara diplomatik ağırlığını koydu, Atina da kabul etti, engel çıkartmadı. Bu bile bir göstergedir.
***
Lozan’ın güncellenmesibahsine gelince. Yunan tarafı bunu sanki Türkiye “sınırları yeniden müzakere edelim” diyor gibi algılıyor. Haliyle refleks de bu oluyor. Oysa Türkiye “Lozan sadece sınırı kapsamıyor, azınlıkların haklarını da kayıt altına alıyor ama siz taahhütlerinizi yerine getirmiyorsunuz, getirin” diyor.
Yunanistan vatandaşı Türklerin çözülmeyen sorunları var çünkü. Kendi müftülerini seçmelerine izin verilmiyor. Seçilen yerine Atina başka birini atıyor. Kimlikleri baskı altında. Ekonomik bölüşümün adil işlememesi de cabası. Her biri Türkiye’nin taraf olduğu konular. Cumhurbaşkanı bunları hatırlatarak Lozan’daki imzanın gereğini yapın dedi.
Erdoğan’ın Türkiye’den verdiği örnekler de çok yerindeydi. Rumların geçmiş yanlış uygulamalar nedeniyle göçtüğünü, oysa azınlık hakları konusunda Türkiye’nin çok yol aldığını anlattı Cumhurbaşkanı. “Keşke dönseler…” diyerek samimi bir çağrı yaptı.
Türkiye’deki Rumlar hem vatandaşlık hem azınlık haklarını özgürce kullanıyorlar. Ortodoks Patriğiözgürce seçiliyor, temsil ediliyor, ibadet ediliyor. Sayısal noksanlık devletin açık yardımıyla aşıldı. Dini görevli yetiştirmeleri konusunda da kolaylaştırıcı rolü var devletin. Çünkü Ankara, Rum Ortodoks Kilisesinin Ortodoks dünyadaki yerini kaybetmesini istemiyor, bilakis güçlenmesini istiyor.
Tam da ABD Başkanı Trump’ın haksız hukuksuz ve öngörüsüz biçimde Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmeye kalktığı bir konjonktürde Türkiye’nin Ortodoks dünyanın ve Helen Medeniyetinin varisleriyle fotoğraf vermesinin böyle de bir anlamı vardır illa ki.