Türk Deniz Kuvvetleri’nin Karadeniz, Ege ve tabii ki Doğu Akdeniz’deki muhteşem manevraları sürerken, Kara ve Hava Kuvvetleri, Irak’ın kuzeyini hedef alan dev bir harekata, “PENÇE”ye imza attı…
Birden fazla güvenlik tehdidini göğüsleyen bir orduya sahip olmak her millete nasip olmaz. Üstelik bu ordu, bir yandan da 15 Temmuz travmasını atlatmaya, bünyesine ABD tarafından yerleştirilmiş hainleri temizlemeye çalışıyor!..
15 Temmuz işgal amaçlı emperyalist saldırısından hemen sonra TSK, Cerablus üzerinden El-Bab’a doğru derinlikte Fırat Kalkanı’nı gerçekleştirdi. Bunu, Afrin’e dönük Zeytin Dalı izledi.
Münbiç, Tel Rifat, Ayn el Arab ve Tel Abyad belli ki hedefte, Suriye’nin kuzeyinde bir terör koridoru açılmasına izin verilmeyeceği, Siyonist plan doğrultusunda gerçekleştirilmeye çalışılan “PKK devleti”(!)nin olmayacağı belli…
“PENÇE” stratejik açıdan iyi planlanmış bir harekat…
Birincisi, terör örgütü ve destekçisi emperyalist güçlerin pek beklemedikleri bir alandan geldi…
Harita üzerinde baktığınızda TSK, Afrin-Hakurk hattını çizmiş oldu.
Kalıcı üs olmak zorunda
Bu harekatın “taktik manevra” olmadığına, “stratejik hamle” olduğuna inanmak isterim. Türkiye’nin Çukurca’nın tam karşısındaki Hakurk, Zap, Basyan, Gare, Avaşin, Metina bölgelerini kalıcı olarak temizleyecek ve kontrolü sağlayacak bir üs yapılanmasına ihtiyacı olduğu açıktır.
Bu, bir toprak ilhakı değildir, ama emperyalizmin PKK/YPG üzerinden “yeni Kandil” yapmaya çalıştığı Sincar’ın hayat damarını kesmek ve Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmaya çalışılan oldu-bittiye temelden son vermek demektir. (Öcalan ile yeni çözüm süreci, İstanbul’da HDP oylarına ortaklık senaryolarının yazarları, neredesiniz, ses gelmiyor.)
Kıbrıs’ta da egemen üs
Nasıl Afrin, El-Bab veya bugün olduğu gibi Hakurk’u tutmak zorundaysak, Kıbrıs’ta da bir egemen üs vasıtasıyla “garantörlüğünü kimseyle tartışmayan kalıcı kimliği” sergilemek durumundayız.
İngiltere’nin 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Kuruluş Anlaşması ile elde ettiği iki egemen üs, toplam 180 km²lik Akrotiri ve Dikelya üzerinden başlattığı bir girişim “görme özürlülerin bile gözünü açacak” düzeydedir. (Aslında ne güzel demiş Cenap Şehabettin: Körler memleketinde görmek, bir hastalık sayılır. Ülkenin yaşadığı emperyalist kuşatma, Doğu Akdeniz, Suriye-Irak meselelerini görmeden siyaset yapanların onları kayıtsız-şartsız destekleyenlerin bizim gibi insanlara yaklaşımını sergileyen güzel bir anlatım.)
İngiltere, iki üssünün uzantısındaki karasuları hakkı üzerinden Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yataklarına ortak olmak üzere girişim başlattı!.. Rum-Yunan ayakta, gelişme bizim aleyhimize, bilin.
Yüksek maliyetli bir kavga bu
ABD-İsrail ittifakı, Irak-Suriye hattında bir terör devleti kuramayacaklarını, Türkiye’nin Kıbrıs merkezli Doğu Akdeniz ve tabii ki Ege’deki haklarını kimseye vermeyeceğini bilmiyorlar mı, biliyorlar.
Bu nedenle, 15 Temmuz çaresiz son saldırılarıydı, başarmış olsalardı, şimdi istedikleri her şeyi yapıyor olacaklardı, millet izin vermedi.
Şu anda Türkiye’ye karşı sürdürülen politika iki ana zemine dayanıyor: 1- Pahalı enerji, 2- Yüksek savunma harcamaları…
Barışı sağlama almış, ucuz enerji kaynaklarına ulaşmış bir Türkiye’yi kabus olarak değerlendiriyor, “beka mücadelesi”nin maliyetini, ekonominin taşıyamayacağı boyutlara çekmeye uğraşıyorlar.
Bu, Sovyetler’e karşı tutmuş bir tuzaktır, İran-Türkiye’ye karşı devreye sokulduğu da çok açıktır.
Akdeniz’in dibindeki doğalgaz boru hattıyla Anadolu’ya gelecek, Irak-Suriye’deki kalıcı üslerle terör tarihin çöpüne atılacak.
Emperyalistin zamanlamasını bilemem ama gördüğüm Türkiye’nin tik-takları planlandığı gibi çalışıyor.