''Yorgunluk Toplumu'' asrındayız...Profesyonellik arttıkça, şehir yaşamı içindeki güçlü sirkülasyon da hızlanıyor ve zamanı üstüste yaşamak zorunda kalıyoruz, daha doğrusu savruluyoruz, un ufak oluyoruz. İşlerimize, okullarımıza gitmek için, işlerimizden, okullarımızdan dönmek için, çok yoğun bir kalabalığın ve karmaşık bir trafiğin içinden geçiyoruz. İnsanlar sabırsız, insanlar huysuz, stres baskısı altında, aslında şehrin insanları çok yorgun...
Geçtiğimiz günlerde genç bir asistan hekimin vefatıyla yorgunluk yeniden gündeme geldi. Kaç saat nöbet tuttuğunu tartışmaya girmek gereksiz, zaten gündem dediğimiz şey de o kadar hızlı akıp kaybolan bir şey ki, bu vakayı da kısa süre içinde unutacağımız çok açık... Allahtan rahmet mağfiret dilerim, ailesine, arkadaşlarınaysa sabırlar... Memleketimiz için büyük bir kayıp...
Niçin büyük bir kayıp...
Çünkü Tıp Fakültesi ve hekimlik çok büyük emekler demek! Hem öğrencilerimiz, hem hocalarımız, hem akademik dünya, hem de kamu adına Tıp Fakültesi demek büyük bir emek olduğu kadar büyük bir beklentidir de... Ülkemizde Tıp Fakültesi'ne kaydolabilmek için neredeyse ilkokul birinci sınıftan itibaren ciddi bir çalışma temposuna giriyor çocuklarımız. Çoğu öğrenci, ancak Türkiye derecesi yaparak girebiliyor Tıp Fakültesine... Ardından 6 yıl boyunca ağır ders yüklerini, kütüphane müdavimi olarak, sabahlara kadar çalışarak, uyanık kalmak için çareler arayarak geçiriyorlar. Tanıdığım tıp öğrencileri odalarındaki kaloriferleri kapatırlardı, sıcaktan uykumuz gelmesin diye... Herkes tatil, oyun, gezme-tozma derken, onları yoğun çalışmalar içinde belleri bükülürken görürsünüz...
Altı yıl bittikten sonra da rahatlayamazlar... Ne Anadolu liseleri için girdikleri sınavlarda ne de üniversite için çalıştıkları imtihanlarda tatmadıkları kadar feci zorlu bir başka sınav gelir çatar: TUS... Tıpta uzmanlık sınavı, Tıp Fakültesi'ne giriş sınavlarından kat kat zor ve acımasız bir sınavdır. Buna çalışırken, insanlıktan çıkılır. Günlerce konuşmadan, çalışma odasından çıkmadan adeta bir bitki gibi hayattan iyiden iyiye geri çekilerek hazırlanılır bu ölüm kalım sınavına. Bu süreçte çoğu doktor, antidepresanlarla tanışır, feci bir tedirginlikle sınavlara girilir.
Ama iş bununla da bitmez. Daha da zoru gelir: Asistanlık. Diğer adıyla ''çömez'lik veya paryalık da diyebiliriz buna... Özellikle cerrahi bölümlerinde, itilip kakılıp, duvara çarpılmaya kadar varan, herkesin içinde küçük düşürülmekten, küfürden, hakaretten, inadına nöbet yazılmasına kadar her türlü mobingi yaşayıp ve hala aklını kaybetmeden, sakatlanmadan dört yılı bitirdiğinde ise, uzman doktorlar için, başlangıçtaki tertemiz ideallerin çoğu sönüp solmuş, uçup gitmiş olmaktadır...
1- TUS sınavları niçin bu kadar zorludur? Şayet 6 yıllık fakültede verilen tıp eğitimi, bu sınavları kolayca geçmeye yaramıyorsa, ya sınav sisteminde, ya da verilen eğitimde sorun vardır... Yok, uzman doktor istemiyoruz, ülkemizin pratisyen hekime ihtiyacı var deniyorsa, sağlık fakülteleri ile tıp fakülteleri bu ihtiyacı karşılamak üzere daha en başından bir görev dağılımı yapabilirler.
2- Asistanlık sisteminin mobinge ve ucuz emek sömürüsüne dönüştürülememesi için acilen tedbirler alınmalıdır. Bu konuyu konuştuğum profesörler, kendi zamanlarında asistanlığın çok daha zor olduğunu, hatta ameliyat sırasında zaman zaman hocalarından tekme yediklerini bile söylüyorlar. İtilip kakılarak büyüyenler, demek ki sonrasında, kendi öğrencilerine aynısını olmazsa benzerini, bir şekilde uygulamaya başlıyorlar...
3- Tıp'ta yorgunluk, diğer bedensel yorgunluklara benzemez. Hayatımızı teslim ettiğimiz insanların aşırı stres ve yorgunluk altında ezilmeleri, hayatımızla alay etmek gibidir. Sistem basıncı, hekimleri patlama eşiğine getirmemelidir...
Tıp asistanlarının durumları iyileştirilmelidir. Korona oluruz bu çocuklar bakar, geceleyin acile gideriz bu çocuklar koşar, telefon ederiz ambulansla bu çocuklar yetişir, hasta yakınları onları döver...
Her hekim, hayata dair parlayan bir umuttur. Yorgunluklar çağında en zor sınavımız ise, insan kalmaya dair olsa gerek...
Okuma Önerisi: Yorgunluk Toplumu. Byung Chul Han, Açılım Kitap