Bugünlerde 27 Mayıs darbesinin yıldönümü dolayısıyla merhûm Adnan Menderes ve arkadaşları anılıyor, darbeciler lanetleniyor.
Darbecileri hayırla yâd edenler de yok değil.
Darbe yıldönümlerinde hep tekrarladığımız sözdür: “Darbe mağdurlarının adları yaşıyor ama darbeciler unutuldu”.
Bu söz hayatın tabi akışı içinde ne kadar geçerli, tartışmalı mevzu.
Peki unutmak doğru mu?
Tabiî ki doğru değil; zaten darbecilerin isimlerinin unutulduğu da yok.
Çeşitli sebeplerle anılıyorlar.
Hatta öldüklerinde devlet töreniyle de gömülüyorlar.
Yaşarken de zevk u safâları sürüyor; hayatlarını kararttıkları binlerce insanın çilesi de ölene kadar…
Bizler darbe mağdurlarını anmayı çok iyi beceriyoruz, görkemli törenler yapıyoruz, gömerken de güzel gömüyoruz, cenaze hizmetlerindeki üstün hizmete kimse laf söyleyemez, söyleyen de yok zaten. Düşman bile takdir ediyor!
Lâkin darbecileri yargılamayı bir türlü beceremedik.
Tam yargılayalım, hesap soralım, cezasını verelim diyoruz, takdir-i ilâhî ölüyorlar!
Hep geç kalıyoruz!..
Yargılayabildiklerimizi de müebbet verip yazlıklarına gönderiyoruz!
Onların emirleriyle müebbet alanlar ise hâlâ cezaevlerinde!
Onların emirleriyle bizler hakkında hazırlanan fişler ise devlet katında hâlâ cârî!
Onların kararttığı hayatlar hâlâ aydınlanmadı!
Bizler darbecilerimizi ancak ve ancak amelleri defterleri kapandığından güzelce kefenleyip, Bektaşî gibi âyet-i kerimeyi işimize geldiği gibi çevirip “Ölünün arkasından konuşulmaz” diyerek dualarla gömüyoruz!
“Yahu bu adam darbeci”, “Binlerce insanın hayatını kararttı” demeye kalmadan ağzınıza lafı tıkıyorlar: “Ölünün arkasından konuşulmaz”!
İyi de o âyet öyle değil, “Ölülerinizin arkasından” deniliyor, darbeciler ne zamandan beri bizden diyorsunuz ama duyacak kulak yok!
“Ölünün arkasından konuşulmaz” diyenlere bir bakıyorsunuz darbelerin yıldönümünde “Darbeciler şöyle yaptılar, böyle yaptılar” diye esip gürlüyorlar; hani ölünün arkasından konuşulmazdı!..
27 Mayıs hakkında konuşamayız, 12 Eylül hakkında konuşamayız; bu darbeleri yapanların hepsi öldü, ölmüş adamların arkasından yaptıklarını konuşmayalım değil mi!..
Ve şimdi 28 Şubat hakkında da konuşamayız; çünkü darbenin 1 numarası öldü!
28 Şubat darbe davasından müebbet alıp yazlığına gönderilen dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı tedavi gördüğü hastanede öldü ve devlet töreniyle gömüldü!
Yargıtay’da olan dosyanın neticesini göremedi, tahmin ediyorum diğer sanıklar da göremeyecek, ben bile şu 30 yaşlarımda kendimden şüpheliyim. Maşaallah Yargıtayımız bu dosyada oldukça rahat, mevzuyu zamana yaymış, acele edip de haksızlık yapmak istemiyor!..
Nerede 28 Şubat dönemi Yargıtay’ı, 1 ay içinde idamsa idamı, müebbetse müebbetti onayıp dosyayı bağlardı. Bakmayın 1 ay sürer dediğime, anında onanırdı da tabiî ki hemen açıklamak olmazdı, dostlar hak hukukta görsünler canım!..
Neyse, fazla konuşup da günaha girmeyeyim, nihayetinde 28 Şubat’ı artık konuşmak olmaz, Karadayı öldü dosya kapandı!..
Kuburda Karadayı’nın ahiret dosyası açıldı ama ona şimdilik müdahil olamıyorum; inşaallah mahşer gününde müdahil olacağım!
Hakkımı isteyeceğim!..
Sadece Karadayı’dan değil…