Kendi içimize öyle kapandık ki...
Hemen kuzeyimizdeki Ukrayna, güneyimizdeki Suriye ateşi arasında, ciddi bir güvenlik meselemiz var. FETÖ ve PKK gibi terör örgütleriyle cansiperane verilen mücadeleyi de buna ekleyince... Hayat pahalılığı, çocuklar, iş-güç derken... Kendi içimize öyle kapandık ki... Evet hayat zor!
Öte yandan sosyal medyanın; kırk katır mı kırk satır mı cinsinden öfke dolu bünyesi içinde, kısırlı gündemimiz etrafında, gözleri bağlı düven atları gibi dönüp duruyoruz. Bu anafordan başımızı kaldırıp dünyaya baktığımızdaysa, hayatın diğer renklerini ancak fark ediyoruz...
İşte böylesine bunaldığım bir günde geldi Dr. Emel Temel'in Afganistan'dan geçtiği haberler... Emel kardeşim hazık bir hekim olmasının yanı sıra Afrika ve Asya ülkelerindeki tecrübesiyle uluslararası düzeyde tanınan bir insani yardım aktivistidir. Çocuk doktoru olmasının etkisiyle mi bilmiyorum, dünya çocukları ve özellikle yetimler onun mefkuresi olmuş zaman içinde... Gittiği her yerde, toza toprağa karışarak, o yetimleri kucaklayarak, onlara bazen bir bardak su bazen bir dilim ekmek bulabilmek için başını sağa sola çarpmasıyla namlı bir yardımsever. Cesur yürek, savaş ortamlarında, afet bölgelerinde, hiç gocunmadan çalışır. İngilizce, Fransızca, Almanca, Afrika dilleri, hemen her dünya dilini konuşur, kocaman parlak gözlerine bakan ona derhal güvenir, ama kalbi gözlerinden de büyük ve berraktır. Gönlü yetimlerin ah'ı figanıyla delik deşik olmuş genç bir kadın. 'Dünyada hepimize yetecek kadar yer ve yiyecek var aslında' diyor... Peki Afrika'nın yaşadığı açlık, susuzluk, insani facialar neden kaynaklanıyor?
Kızılay ile işbirliği yaparak Afganistan'daki fakir ailelere, dul ve yetimlere sağladıkları destekten bahsediyor son videolarında. Save a Future, Bir Gelcek Kurtar Derneği, gönüllü genç insanların bir araya gelerek kurdukları sivil bir girişim. Afganistan'da yetimlere, yoksullara, yiyecek, gıda yardımı, yatak, giysi ve yakacak desteklerinde bulunuyorlar.
Dr. Emel'in beyaz alçıya boyanmış kırık dökük bir duvarın önünde sarılarak deklanşöre baktıkları aileyi seyrediyorum: 35 yaşlarında bir anne, mahcup, başında siyah renkli uzun örtüsü, ona yapışmış beş küçük çocuk, yaşları 5 ila 10 arasında, ikisi erkek, üçü kız çocuk, her şeye rağmen gülümsemeye çalışıyorlar...
Anne, iki gündür aç olarak oruç tutuyormuş. Çocuklar gece uyuyunca nefesini bile tutuyormuş aman uyanmasınlar diye, çünkü gece uyandıklarında açlık iyice başlarına vurduğu için daha çok ağlıyormuş çocuklar... Açlıktan ağlayan çocuklar...
Allahım bizim tuttuklarımız da oruç, onlarınkisi de...
Onlar da çocuk bizimkiler de...
Onlar da kadın, bizler de... Onlar da anne, bizler de...
Baba neredeymiş peki? Şehit imiş baba, yeri gökler, yeri cennetler... Peki bıraktığı o yetimler? Ki o yetimler ve dul anne, bu ümmetin sorumluluğundadır... Bizim çoktandır unuttuğumuz bir gayedir, ufuktur, mefkuredir ümmet. Müslümanların büyük bir aile olduğu bilinci, Doğu'dakinin Batı'dakine, Batı'dakinin Doğu'dakine emanet olduğu, sağlam bir duvarın taşları gibi birbirimizle kolkola girmek zorunda olduğumuz şuuru...
Bu fotoğraf ve Dr. Emel'in anlattığı kısa anekdot ile kendime geliyorum. Beni kuşatan, kıstıran, bunaltan, çökerten, içine çeken gündemden kurtuluyorum. Bir şeyler yapmak lazım... Bir şeyler yapmak lazım...
Kilit cümle budur: 'Bir şeyler yapmak lazım'. Dünyada iyilik adına, adalet ve merhamet adına gerçekleştirilen her işin başında bu cümle vardır sanırım...
Bizi yaşatacak olan şey, başkalarının da yaşamasını sağlamaktır. İnsan onuruna yaraşır bi hayat yaşamak tüm çocukların hakkıdır. Bizlere şu mübarek günlerde İslam kardeşliğini yeniden hatırlattığı için Dr. Emel Temel'e gönül dolusu teşekkürlerimi sunarım...
'Bir kimse sırf Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap vardır...' (Hz.Peygamberimiz)