Son bir haftada gazetelerin birinci sayfalarından duyurulan iki haber, Türkiye için hayati bir sürece işaret ediyor:
Haberleşme uydusu Göktürk-1 ve hava savunma füze sistemi Hisar…
Göktürk-1 İtalyan Thales Alenia Space sorumluluğunda, Türk şirketleri TAİ, Tübitak, Aselsan, Roketsan, UEKAE (Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü) ve TR Technology katkısıyla üretildi.
Göktürk1’in önemi Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ‘milli istihbarat’ sağlayacak olması. Yani, sınırların kontrol edilmesi; terör örgütlerinin kullandığı dağlık alanlarda toplanma ve geçiş güzergahlarının belirlenmesi gibi…
90 dakikada bir dünya çevresinde dönecek ve yüksek çözünürlüklü optik kamerasıyla yılda 60 binden fazla görüntü çekerek Türkiye’ye ulaştıracak.
Coğrafi kısıtlama yok, yani dünyanın her yerinden görüntü alabilecek.
Ayrıca, yer yüzeyindeki tüm değişiklikler, tarım, yapılaşma, kadastro gibi alanlarda da bu verilerden yararlanılacak.
Testleri başarıyla yapılan yerli füze 'Hisar' ise Türkiye’nin orta irtifa hava savunma füzesi. Fırlatma sistemini Aselsan, füze sistemlerini ise Roketsan yaptı.
Bir dönem DAEŞ terör örgütünün saldırıları nedeniyle Türkiye’ye gönderilen Patriot füzeleri kısa sürede geri çekilmişti.
Hisar, milli güvenliğe olası tehditlere karşı ‘elin ipiyle kuyuya inilmeyeceği’nin görülmesi üzerine üretildi.
***
Dünya yörüngesinde halen Türkiye’nin 6 aktif uydusu dönüyor.
TSK, kısa süre öncesine kadar ‘tamamı ithal’ savunma araçları kullanıyordu. Hala büyük oranda kullanıyor. Ancak son birkaç yılda ve ‘herşeye rağmen’ çok önemli adımlar atıldı, çok önemli yerli ve milli savunma projeleri, ürünleri (füze, gemi, tank, zırhlı araçlar, silahlar vb.) geliştirildi.
SOM, Kasırga, Cirit, Bozok, Atmaca gibi karadan, havadan ve gemiden atılabilen milli füzeler; Bayraktar, Anka, Gözcü gibi milli insansız hava araçları; MİLGEM milli gemi; araştırma ve kurtarma gemileri, İnsansız Deniz Aracı; Akya milli torpido; Fırtına obüsü, Altay tankı, BMC Kirpi, Otokar Arma, Cobra gibi zırhlı askeri araçlar; MPT milli piyade tüfeği, ATAK helikopteri bunlardan ilk akla gelenler.
Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın internet sitesine girdiğinizde, hemen her başlık altında onlarca dev yerli projeyi görebilirsiniz. Bir kısmı yabancı teknoloji ortaklığıyla başlamış, bir kısmı yabancı ortaklıktan yerli tasarım ve üretime geçmiş, bir kısmı tamamen yerli tasarımla üretilmiş…
***
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Göktürk-1’in fırlatma töreninde, “Göktürk-1'deki yerli katkı oranı yüzde 20. Bundan sonraki uydumuzu tam tersi bir oranla uzaya göndermeliyiz” dedi.
Dikkat çekmek istediğim nokta da bu.
Türkiye, yakın zamana kadar F-16 savaş uçağından helikopterlere, savaş gemilerinden piyade tüfeğine kadar tüm silah, mühimmat ve savunma ürünlerini satın aldı.
Yerlileşme çabası ancak ‘off-set’ denilen, bazı parçaların Türkiye’den satın alınmasını sağlayabildi; ancak elektronik veya yazılımla ilgili olmayan, ‘mekanik’ parçaların…
F-16’ların ‘gövde montajı’ Türkiye’de yapılmaya başlandı, ancak uçuş ve silah sistemlerinin elektroniğine ve yazılımının kaynak kodlarına erişim izni alınamadı.
Bugün, buna rağmen F-16 sistemlerine ‘arka kapıdan’ girilerek yerli füze yerleştirilebiliyor.
Uçak, helikopter, gemi ve denizaltı gibi araçların ‘beyin ve yetenekleri’ anlamına gelen uçuş ve silah sistemlerinin yazılımı ve simülasyonu ‘büyük oranda yerli’ yapılabiliyor.
Türkiye, yüksek teknolojili savunma araçlarında yerli ve milli katkıyı ‘inşaat’tan elektroniğe, yazılıma ve tasarıma dönüştürmeye başladı.
Ama hala kritik sorular var:
- İşin beyninde ve yeteneklerinde ne kadar yerli ve ne kadar milliyiz?
- Veriler nerede depolanıyor?
- Veritabanı yazılımı kimin?
- Sistemin internet bağlantısı varsa, güvenlik yazılımlarını kim yazıyor?
- Donanımda kullanılan işlemci, anakart gibi elektronik parçaları kim üretiyor?
- Donanım ürünlerinde ‘casus yazılm’ olup olmadığını kim, nasıl araştırıyor?
Bu sorulara ‘yerli ve milli’ cevaplar vermeden hiçbir elektronik sistem tam güvenilir değildir.
Türkiye, elektronik ve bilişim teknolojilerinde geri kaldı.
Donanım olarak bir süre daha işlemci, anakart ve diğer parçaları ithal etmek zorunda.
Ancak iki konuda yerli ve milli yeteneklere sahip bilişim uzmanları, mühendisleri var:
- Yerli ve milli veritabanı, işletim sistemi ve program yazılımlarını yapabilir.
- Satın aldığı elektronik parçalarının ‘güvenlik kontrolünü’ sağlayabilir.
***
Kimse “Hadi canım, Oracle’siz, Microsoft’suz, IBM’siz, İntel’siz ne yapabiliriz ki?” demesin.
Yapılabilir, yapıldı…
Ama Türkiye’de tek paralel yapı FETÖ değil.
Teknoloji ve iş dünyasının aktörleri de devlet içinde paralel yapılar üretiyor; onlar da FETÖ gibi devlet gücünü kullanıyor ve yerli ve milli projeleri doğmadan, proje aşamasında imha ediyorlar. Ellerinden kurtulup başarıyla uygulamaya geçenleri bile yine görünürde ‘devlet eliyle’ ortadan kaldırabiliyorlar.
Başarıyla uygulanan bir yerli ve milli bilişim projesinin başına gelenleri dinledim.
Ders gibiydi.
Yerli ve milli;
Ama ‘devletle’ mahkemelik!