Cumhuriyetimizin ilanının üzerinden geçen 90 küsur yıllık süreçte tam 65 hükümet kurulmuş.
Kabaca 23 yıllık tek parti dönemini bir yana bıraktığımızda geriye 60 küsur yıl kalıyor.
Bu şu demek: Her hükümetin ömrü bir yıl.
Çok partili hayata geçişimizden bugüne bazen bir yıla iki hükümetin sığdırıldığı da olmadı değil.
Sürekli zayıf ve güçsüz koalisyonlar dönemi, Türkiye’ye çok şey kaybettirdi.
Hangi partinin hangi partiyle hükümet kurup kuramayacağı, ayrıca kurulan hükümetin transfer edilen vekillerle yıkılması meselesi ne yazık ki demokratik siyasetin de, siyasetçilerin de itibarını hayli örselemiştir.
Darbeler dönemi ve sonrasındaki süreçlerde kurulan hükümetler veya oluşturulan koalisyonlu yapılar, Türkiye’nin bugünkü süreçte bile hâlâ yaşadığı sıkıntıların ana sebeplerinden biridir.
Türkiye’nin güçlü bir iktidara ve istikrara sahip olamaması kaçınılmaz olarak ekonomik küçülmeyi ve sıkıntıları da beraberinde getirmiş, dahası ve en fenası bürokratik oligarşiyi kökleştirmiştir.
***
Biraz geçmişe uzanalım.
1960 askeri darbesi sonrasındaki dönemlere…
1960-65 yılları arasında 6 hükümet kurulmuş.
Yani 5 yılda 6 hükümet…
Müthiş bir siyasal istikrarsızlık dönemi…
Akabinde gelen 1971 askeri muhtırası…
Sonrasında bakıyorsunuz 11 hükümet kurulmuş…
1971-1980 döneminde, yani 9 yıllık sürece tam 11 hükümet sığdırılmış…
O tarihler anarşinin ve terörün kol gezdiği yıllardır…
Demokrasinin en zayıf olduğu yıllar…
Demokratik siyasetin itibarının yerlerde süründüğü yıllar…
Siyasetçilerin kıymetten düşürüldüğü yıllar…
Zayıf ve güçsüz koalisyonlar dönemi…
Zayıf ve güçsüz bir Türkiye’nin istiklal ve istikbal sorunu yaşadığı yıllar…
Dışa bağımlılığın zirve yaptığı yıllar…
1979 yılında Meclis’te 115 tur yapılıyor Cumhurbaşkanı seçimi için.
Ne yazık ki seçilemiyor.
Derken 1980’de askeri bir darbe geliyor.
1983-1989 yılları Özal’ın partisinin tek başına iktidarda olduğu yıllar.
Askeri darbe sonrası olmasına rağmen güçlü bir siyasal iktidarın olduğu ve dolayısıyla Türkiye’nin ekonomik büyümeye geçtiği yıllar…
Yeniden siyasetin itibar kazandığı yıllar…
Ardından 1991’de başlayan ve 2002 yılına kadar devam eden süreçte tekrar başlayan koalisyonlar dönemi.
11 yıla sığdırılan 12 hükümet…
Demokratik siyaset tekrar güç kaybettiği için askeri bürokrasinin darbe üzerinden siyaseti şekillendirdiği yıllardır bu yıllar…
28 Şubat askeri darbesiyle seçilmiş hükümetin nasıl alaşağı edildiğini hepimiz gördük.
Çankaya’nın, Meclis’in ve yüksek yargının o süreçte nasıl darbeci iradeye secdeye durduğunu utançla izledi tüm Türkiye.
Millet iradesinin çoğunluk olarak Meclis’e gönderdiği iradenin, nasıl siyasi hile ve entrikalarla devre dışı bırakıldığına Meclis sıraları da tanıklık etmiştir o dönem…
Çankaya’nın o tarihteki başı olan kişinin hükümet kurdurmak için sergilediği o utanç verici davranışlar, demokrasi tarihimizde kara leke olarak durmaktadır.
28 Şubat darbesinden sonra kurdurulan koalisyon hükümetlerinin ekonomiyi nasıl çökerttiğini, Türkiye’yi siyasi ve ekonomik anlamda nasıl dışa bağımlı hale getirdiğini hepimiz biliyoruz.
2002’de Erdoğan’ın başını çektiği AK Parti iktidarıyla başlayan yeni süreç çok iyi analiz edilmelidir.
Erdoğan’ın önünün nasıl kesilmek istendiğine değinmemize gerek yok.
Sonrasında AK Parti hükümetlerinin ordu içindeki cuntacı ekipler tarafından nasıl devrilmek istendiğini de artık herkes biliyor.
Gücünü milletinden alan ve milletinin gücünün üstünde güç tanımayan Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarının yüksek yargı marifetiyle nasıl devrilmek istendiğini de herkes gördü.
Erdoğan liderliğindeki güçlü iktidar dönemleri ekonomide Türkiye’ye çağ atlattı.
Dışa bağımlılık dönemi kapandı.
AK Parti hükümetlerinin üzerine saldırtılan terör örgütlerinin, ekonomik tetikçilerin ve çakalların amacı belli: Eski zayıf ve bağımlı Türkiye!
Türkiye’yi o eski, zayıf ve güçsüz koalisyon dönemlerine götürmeye çalışanlara “dur!” deyip, güçlü bir Türkiye için “evet” diyelim…