Uzun zamandır, yeni dünya düzeni kurulması için savaş ortamı hazırlığını ve geniş çaplı savaş ortamına itilen bir dünya ile karşı karşıyayız.
ABD, İsrail, İngiltere ve Almanya; bu yeni savaşın ortaya çıkmasında, başından beri heves içinde. Giderek, heves ve çıkar çakışması ile taraflar biraz belirgin hale gelenlerle, kendisini geriye çekenler ortamına da şahitlik ediyoruz.
Yeni dünya düzeni kurgusu, neden bu kadar anlamlı hale geldi? Neden kartlar, yeniden değişiyor? Neden yeni masa kuruluyor? Orta Doğu'dan başlanan, acı ve kanlı siyasi dayatmaların sınırları sadece Orta Doğu mu?
İslam Dünyası üzerindeki oyunun derinliğine baktığımızda, enerji rezervleri toprak altındaki zenginlikler, yeni yüz yılda ekonomik olarak güç merkezinin doğuya kayması, yeni çok büyük ekonomik projelerin renginin ve serüveninin ABD'nin kontrolünden çıkma eğiliminin oluşumu, bütün bunlar gaddarca hareketlerin altını oluşturan durum.
ABD o kadar sinirlerine hakim olmakta zorlanmakta ki; uzun zamandır demokrasi ve insan hakları bayrağını ve kendini zaptedememekte! Nedeni açık değil mi? Oyun; büyük sofraya herkesi almak istemeyen, açgöz Batı zihniyeti devrede. Öyle açgöz ki; düne kadar kendisi ile hareket edenleri bile, belli ölçüde bağımsız görmek istemekte.
Almanya'nın, Yunanistan üzerindeki etkisi ve ekonomik olarak baskısı örneği, bize Batı zihniyetinin ortaklık ve kardeşlik anlayışını açıktan gösterebilmekte.
Orta Doğu'nun ve sadece Orta Doğu'nun da değil, tüm İslam coğrafyasının Avrupa'ya, oradan da dünyaya yayılan bu büyük İslam medeniyetinin dünyaya sunduğu bunca derin bilim ve ilim, insana bakış açısı anlayışı ile katkıları olmuşken, neden şu anki durumda herkesten geride kalmış boyutta sunulmaya çalışılmakta.
Osmanlı çöktürülürken, devreye sokulan etnik kimlik üzerinden dalgaların, din ve mezhep ayrımı üzerinden rüzgarların, "neden bu dönem de devreye girdiği" sorusu manalı değil mi?
Yeni dünyaya geçilecek ortamın kendisi, yeni dağıtıcı ürünlerin devreye girmesini değil, eskiden devrede olan, üretilen milli, etnik, dini ayrımcılık unsurlarının devreye girilmesi, tarihin tekerrür edilmesi gibi de okunabilir. Lakin tarih; sadece coğrafyayı çöktüren olaylarla değil, hem de coğrafyanın intibahını oluşturan diriliş hareketlerinin de tekerrürü ile önümüze çıkmakta.
Mesele tam da burası!
İslam; coğrafyanın kahir ekseriyetinin yönetimlerinin, dayatma ile yönetimde olduğunu artık bilmeyen kalmadı. ABD'nin; Müslüman ülkelerin üzerine kurguladığı oyunların başında, yönetimdeki isimlerin geçmişi ile Batılı ittifaka bağlı olduğu nettir.
Amerika'nın yeni savaş arzusu, giderek coğrafyanın tamamını kapsayan iç çatışmalar gölgesinde pekiştirilmek isteğini dayanmakta.
Ülkeleri içeriden karıştırmak, her ülkenin kendi dinamiklerine göre çatışma ortamları oluşturma, topyekün karışık ortamın oluşmasını ve nihayetinde yorgun, halsiz düşmüş ülkelerin, ekonomik sıkıntılarla baş edemeyen haliyle, masaya oturma çabası ile karşı karşıyayız.
Ülkelerin içerisindeki anlaşmazlıkların yanı sıra, yanyana sınırı olan ülkelerin arasında da etnik ve mezhep ayrışımı üzerine savaş ortamı, tam da Amerika - İsrail ittifakının arzu ettiği durumdur. Büyük savaş olmazsa, Amerika kendi isteklerine pek rahatlıkla ulaşamayacağını biliyor. Neden mi? Çünkü devletler ve toplumlar, giderek sorgulamaya başladı. Bu dışarıdan dayatmalar, içeride milli duyguları ve milli çıkarları pekiştirmeye de başlayacak. Evet, zor olan tarafı; ABD, İsrail, İngiltere, Almanya ve Fransa'nın bize ait tüm coğrafyadaki ülkelerde içeriden etkileyebileceği enstrümanları söz konusudur. FETÖ örneğinde, bunun ne denli olabileceğini, aşağı yukarı tahmin edebiliyoruz. Amerika'nın; yönetimlerle ayrı ama yönetimleri de, çizgisini aşarsa içeriden başka oyuncularını devreye sokacağı çeşitli enstrümanları da sırada! O nedenle merkezi Asya'ya ve Orta Doğu'ya bakarken, bu detayları gözönünde bulundurmamız şarttır.
Aynı durumun Türkiye'de de devreye gireceğini, bazı hareketlerin devreye girmesi ile görebiliyoruz. En milli, en Müslüman ekiplere bile, Amerika-İngiliz rengi sızdığına göre, meselemizin derin ve meşakkatli olacağı kuşkusuzdur. Lakin bunu aşacak idrakimiz ve mefkûremiz varsa, hedefimiz olan kızıl elma ülkümüz zindeyse ve en önemlisi iman gücümüz sarsılmazsa, tüm dayatmalara siper olmak kuşkusuz mümkün.