İdlib, kanayan yara olmaya devam ediyor. 1.5 milyon nüfuslu İdlib, rejimin saldırıları ve çatışmalar sebebiyle yaşanan göç dalgasından dolayı 3.8 milyona ulaştı. Aralık 2019’dan itibaren 940 bin kişi yerinden, evinden-barkından edildi.
İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesindeki kamplarda 1.2 milyona yakın insan yaşam mücadelesi veriyor.
Göç edenlerin yüzde 81’i kadın ve çocuklardan oluşuyor.
Ölümden kaçan insanların hayata tutunabilmesi için yılın ilk aylarından itibaren yardım seferberliği başlatıldı, acil insani ihtiyaçlar giderilmeye çalışıldı.
Ancak ardından Türkiye’de yaşanan deprem ve çığ gibi afetler, sonrasında bütün dünyayı kasıp kavuran salgın hastalık doğal olarak ilgiyi dışarıdan içeriye yöneltti. Ramazan ayındaki sadaka ve zekâtların önemli kısmı da muhtemelen salgının olumsuz etkilerine maruz kalan insanların yarasını sarmak için seferber edildi.
5 Mart’ta İdlib’e yönelik ateşkes sağlanması da meselenin bittiği gibi yanlış bir algı oluşturdu. Oysa ne rejimin tacizleri tam anlamıyla sona erdi ne de yaşanan insanlık dramı nihayete erdi.
Hala çoluk-çocuk yüzbinlerce insan büyük bir yokluk ve sefalet içinde…
Çadırlar olması gerekenin iki-üç katı insanla dolmuş durumda. En temel insani ihtiyaçların giderilmesi için ciddi bir organizasyon gerekiyor.
Böyle bir hengâmede İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu’nun sürpriz bir şekilde İdlib tarafına geçerek, buradaki kampları ziyaret etmesi büyük önem taşıyor.
Yaşanan dramı yüreğinde hissettiği açık şekilde görülen Soylu’nun ve AFAD Başkanı M. Güllüoğlu’nun aktarımlarından durumun vahim olduğu, çoğunluğu çocuk yüzbinlerce insanın büyük bir yokluk içinde kıvrandığı anlaşılıyor.
Süleyman Soylu’nun bu konuyu tekrar gündeme taşıması, hem Türkiye’nin takdireşayan çalışmalarının ivme kazanması açısından önemli, hem de dünyanın dikkatini bu soruna çekmek açısından anlamlı…
Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları bu bölgedeki kötü şartları gidermeyi ve kış şartları bastırmadan sığınma imkânlarını geliştirmeyi amaçlıyor. Bakan Soylu, çadır yerine bu bölgede yapılmaya başlayan briket evlere yönelik çalışmaları yerinde inceledi.
Briket evler çadırlara göre bir nebze de olsa daha insani bir yaşam imkânı sağlıyor. AFAD ve Kızılay gibi kurumlarımız, Diyanet Vakfı, İHH, Deniz Feneri, Sadaka Taşı, Hayrat Vakfı, Beşir Derneği gibi STK’larımız briket evlerle ilgili hummalı bir çalışma yürütüyorlar.
Suriye ve İdlib meselesinin nasıl bir seyir izleyeceğini zaman gösterecek ve sorunun akşamdan sabaha çözülemeyeceği görünüyor.
Bu süreçte ölümden kaçan ve büyük yokluklar içinde insani yardım bekleyen insanlara sahip çıkmak insani, vicdani ve dini bir gerekliliktir.
Fedakâr halkımız hem Türkiye’ye sığınan milyonlarca göçmene kucağını açtı, hem sınırın ötesindeki mazlumlara yardım elini uzattı. Bu alicenaplık, büyük millet olmanın bir tezahürüdür.
Başta İçişleri Bakanlığımız ve AFAD olmak üzere, bölgedeki belediyelerimiz ve STK’larımız da gayretlerini esirgemiyorlar.
Ancak gelinen noktada yaşanan trajediye yeniden odaklanmak, ilgimizi yoğunlaştırmak ve yeni bir iyilik hamlesi başlatmak gerekiyor.
Özellikle briket evler konusunda hızlı mesafe alınabilmesi için mali imkân/para, arsa/kamp yeri ve altyapı/iş makinesi üçlüsünün hızlı koordinasyonu yani halk-STK-devlet zeminindeki işbirliği büyük önem taşıyor.
Bazı meseleler konjonktüre göre gündemden düşebilir ama yaşanan sorun ortadan kalkmaz. İdlib kırsalında yaşam mücadelesi veren yüzbinlerce çocuğa sahip çıkmak gündemimizde geri plana düşebilecek veya kafamızı çevirebileceğimiz bir konu değildir.
Devletin ve bazı sivil toplum kuruluşlarının hassasiyetle takip ettiği bu konuda halkımızın yardımseverliğini biraz daha yoğunlaştırması gerekiyor. AFAD’ın ve STK’ların resmi yardım hesapları hala aktiftir.
Bütün dünya görmese de, sussa da, umursamasa da aziz halkımız bugüne kadar hep doğru olanı yapmıştır, inşallah yine kendisine yakışanı yapacaktır.