Büyük Güçler mücadelesinin ortasında Türkiye daha da önemli.
Tek kutuplu dünya, 19 Ocak 2018’de ABD’nin yeni strateji belgesiyle bitti. ABD yeni stratejide, Rusya ve Çin ile rekabete odaklandığını duyurdu. Yani dünyada Büyük Güçler arası rekabet ve mücadele, yeniden başladı. Gerçi kibarlık olsun diye ‘rekabet’ deniyor, yoksa düpedüz husumet ve düşmanlık var. Çünkü çıkarlar artık uzlaşmaz biçimde çakışıyor ve sonrası için de bir kıvılcım bekleniyor.
Dünya 500 yıldır dönemler halinde Büyük Güçler mücadelesi yaşıyor. Ve bu mücadeleler hep savaş nedeni oldu. Eski Yunan-Pers mücadelesi çok eskiyse, son dönemde 1462’de başlayıp 1700’e dek süren Fransa-İspanya mücadelesi, dizinin ilk halkasıdır. Sonra Osmanlı İmparatorluğunun da dahil olduğu güçler mücadelesiyle 20. yüzyıla gelindi. En son Rusya-ABD mücadelesine Soğuk Savaş dendi.
Soğuk Savaş sonrasında tek merkezli ABD dünyası başladı. Bitiş tarihine 2018 diyoruz ama başka yorumlar dünyada ABD hegemonyasının 2008 ekonomik kriziyle bittiğini vurguluyor. Bu durumda ABD’nin merkez olma özelliği 25 yıldan az sürdü. Dünya işlerinde 25 - 50 - 75 ve 100 yıllık dilimler sayılır. "25 yıldan da az..." deyince, hakaret gibi oluyor: Taşımayı beceremediler... gibi.
2008 ekonomik krizi de ABD’nin her türlü kapasitesini zorladığı Afganistan ve Irak işgallerinden sonra geldi, ki tesadüf değildi.
ABD’nin tek küresel güç olma özelliği azalınca, Rusya ve Çin’in öne çıkıp alan genişletmeye çalıştığı görülüyor. Alan mücadeleleri eskiden savaş çıkartırdı. Hele gerileyen büyük güç, daha kolay savaş çıkartırdı. Şimdi de alan mücadelesi var ve çatışma riski daha yüksek.
ABD’nin gerilemesi tek başına değil. 2. Dünya Savaşının bitimiyle doruğa ulaşan Batı da geriliyor. Sanayileşmiş 7 ülke, G7 diye anılan hayalet gruplaşma, dünya milli gelirinin %70 ini taşırdı, şimdi %40 civarındalar. Almanya dışında hepsi borç batağında. Bu hayalet gruplaşmanın, yerini çoktan G20 ye bırakması gerekirdi. G20 basamaklarında Türkiye hızla yükseliyor.
Yeni stratejiler, yeni hakimiyet alanları
Tek küresel güç olmaktan uzaklaşan ABD hem alan, hem nüfuz, hem de ekonomi-pazar olarak dünyanın belirli coğrafyalarından uzakta tutulma ve dışlanma riski olduğunu gördü. Rusya, Kuzey Kutbu, Avrupa ve Ortadoğu’da, Çin de Asya’da, sınırlarından başlayarak 1000 - 1500 - 2000 - 3000 km çaplı alanlarda askeri ve siyasi hakimiyet ilan etmek üzereler.
ABD bu alanları daha önce uzun menzilli nükleer füzelerin korkutucu şemsiyesi altında boş bırakmıyordu. Teknolojik üstünlük taşıdığı radara yakalanmayan uçakları, konvansiyonel füzeleri, modern savaş uçakları ve uçak gemileri ile mesafe aşabiliyor ve düşmanın arazisinde, en iç bölgelerde konvansiyonel vuruş yapma üstünlüğü taşıyordu.
Artık değil... Artık Rusya ve Çin’in, sınırlarını pergelle çizdikleri hakimiyet alanları var. Bu alanları, ABD-NATO’nun eksiklerini görerek, öğrenerek ve teknolojiyi kullanarak sonuna dek tutma niyetindeler.
Geçişi Kapatma ve Alana Sokmama (A2AD) diye tanımlanan strateji, savunmadaki ülkenin daha az maliyetle ve rakibin zayıf noktalarını hedef alarak, düşük yoğunluklu savunma yapması ve saldırganı caydırması- demek.
Çok sayıda füze bataryası ile hava ve deniz sahasını kapatmak. Hafif ama etkili gemilerle denizi geçilmez hale getirmek. Bombardıman ve avcı uçaklarının uç menzilde hedef bulmasını sağlamak, bu stratejinin unsurları. Burada hedef sayısı o kadar artırılıyor ki, saldırganın bütün hedefleri birden vurması mümkün değil. Rakibin iyi kurulmuş A2AD bölgesine saldırmak, büyük kayıplar vermek demek. Kayıp riski yüksek olunca da saldırının anlamı kalmıyor.
Sonra bu şekilde kapatılan alanlar, o ülkenin siyasi hakimiyet alanı oluyor ve işler o coğrafyada o ülkeden soruluyor.
NATO arazisinde Rusya hakimiyet alanı
NATO şimdiye dek güneyde Türkiye, ortada Polonya, kuzeyde de Baltık üzerinden Rusya’yı çevrelediğini düşünüyordu.
Rusya 10 yıldır sürdürdüğü çabayla, oyunu terse çevirdi. Rusya’nın şimdi Suriye’den başlayıp Fransa’ya ve Baltık denizine ulaşan, Karadeniz’i de kapsayan Geçişi Kapatma ve Alana Sokmama A2AD bölgesi var.
En büyük etki, zayıf halka olarak görülen Baltık’ta. Bölgede, Polonya ile Litvanya arasında 200 km karelik bir alanda, Rusya’nın şehir devleti Kaliningrad bulunuyor. Doğu Prusyanın başkentiydi, Königsberg diye anılır. Avrupanın ortasındaki bu tarihi-turistik şehir devletine Rusya İskender füze bataryaları yerleştirmeye başladı. Bu bataryalar, Baltık Denizini NATO’ya kapatıyor. Kaliningrad, oldu bir füzegrad.
Aynı şekilde Kırım ve Gürcistan’daki bataryalar Karadeniz'i ve Kafkasya'yı NATO’ya kapatıyor.
Son olarak Suriye’deki Rus füzeleri Akdeniz’in doğusunu kapatmaya başladı. Rus Radarları Mısır-İtalya-Fransa-İngiltere hattında kendi filolarına menzil verip düşmanı buralarda karşılıyorlar.
İngiltere, Rusya’nın gizli, dolaylı ve adresi belirsiz bir saldırıyla adaya ulaşan enerji hatlarını kesip, alt yapıyı kilitleyip, kaos yaratarak binlerce kişinin ölümüne yol açmasından korkuyor. Avrupa göklerinde rutin uçuş yapan Rus savaş uçakları, Batı’nın yüreğini ağzına getiriyor.
Böyle bir ortamda Türkiye’nin stratejik önemi, on-yüz-bin kat artmış durumda. Yeni dünya, üç-dört boyutlu etkiler taşıyor. NATO’nun ve şayet hala bu coğrafya ile alakası varsa ABD’nin, Karadeniz, Akdeniz, Kafkasya, Orta Asya boyutlarında şiddetle Türkiye’ye ihtiyacı var.
Ama ABD neyle meşgul? Suriye’nin kuzeyindeki çöle kendisini hapsedip, tarihin ve coğrafyanın yanlış tarafında dolaşıp, 70 yıllık müttefiki Türkiye’nin güvenliğini bozmaya çalışmakla meşgul. ABD’nin yaptıkları, ABD çıkarına bile zarar veriyor.
Olmayan, kaybeder!
ABD Hava Kuvvetleri Komutanı General David Goldfein, geçen hafta ABD’nin, Rusya ve Çin ile Büyük Güçler rekabetine girdiğini teyit etti.
General, çatışma riskinin de arttığını vurguladı. Ayrıca bu yeni savaşı kazanmak için ABD’nin stratejik müttefiklere ihtiyaç duyduğunu tarihten örnek vererek anlattı: "Tarih gösterir ki, stratejik müttefikleri olan taraf kazanır, olmayan ise kaybeder."
ABD’nin Hava Kuvvetleri Komutanı bunu söylüyor, başka komutanı ise stratejik müttefik Türkiye’ye düşman terör örgütünün uzantılarına silah veriyor.
ABD stratejik müttefik saydığı, NATO’da sağ kolu kadar yakın olduğu İngiltere’yi kızdırıp küstürdü. Bir trampet sopası kadar uyumla ritm verdiği Almanya’yı uzaklaştırdı. Her savaşın kaybedeni Fransa, biraz cesaret bulsa, ABD’ye el ense çekecek. Kanada ürkek, İtalya kayıtsız, Belçika yok, İspanya kararsız. Yunanistan zaten ABD karşıtı olmakla övünür... Duvarın ardından kurtarılan Polonya, Macaristan kendilerini ‘Batılı’ bile saymıyor. Kim kaldı müttefik? Romanya ve Bulgaristan!
Baltık’ta Estonya Litvanya, Letonya var. Rusya’nın isterse 36 ila 60 saat içinde işgal edebileceği Baltık ülkeleri. NATO şemsiyesine sığınmışlar, ama şemsiye su geçiriyor.
ABD’nin sağlam müttefikleri mumla aranıyor. Obama’nın ‘Asya’ya kayma’ merakının üzerine, Trump tüy dikti. ABD’nin emlak spekülatörü başkanının NATO’ya bakışı: 'Bir bombayla tuzla buz olacak cam karargaha bir milyar dolar mı harcadınız' şeklinde. Trump ittifakın yarısını kızdırıp küstürdü. Diğer yarısı da korkudan şimdilik ses çıkartamıyor.
Ve ABD en büyük güven bunalımını Türkiye ile yarattı. ‘Suriye’de çatışma olursa, NATO çöker’ yorumları duyuyoruz. Çökme için çatışma şart değil, güven olmayınca bir ittifak zaten çöker. NATO’ya kim güveniyor? Önceki hafta anketi verdik: 'Rusya ile savaşan NATO ülkesinin yardımına koşalım mı' sorusuna Almanya, İngiltere ve İspanya’nın %50’den fazlası ‘Hayır’ diyor. Fransa’da Evet az farkla önde ama onlar da rahat dönebilir.
Türkiye de ittifak-müttefik laflarına artık güvenmiyor. Türkiye’nin ABD’ye ve NATO’ya güveni 15 Temmuz ihanetinde ağır biçimde sarsıldı. Şimdi de Suriye süreci, bu sarsıntıyı parçalara ayırdı.
NATO diye bir kurumsal yapı varsa, bu yapı artık en büyük ortağının kendine, çevreye, müttefiklerine verdiği zararı durdurmaya, zararı tamir etmeye ve Türkiye’yi yeniden kazanmaya çalışmalıdır. NATO’da ayrı bir kurumsal yapı yoksa ya da harekete geçemiyorsa, o zaman geçmiş olsun. Bilerek harekete geçmiyorsa, daha da geçmiş olsun.
Nato Kafa Nato Mermer, deyişinin aslı, Rumcadır. Na to kefali, na to mermeri - 'İşte bir taş kafa' anlamında kullanılır. Sözlükler ‘NATO ittifakı ile alakası yok’ diyor ama nasıl yok! Deyiş, tam da ittifakı ve de ittifakın olmayan patronunu anlatıyor.