28 Şubat sürecinde mütedeyyin insanlara yapılan baskıların tasfiye ve tecziyelerin failleri yerli ve milli düşünceyle hareket etmediler.
Onlar maalesef 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin failleri gibi emperyalistlerin yerli işbirlikçileriydiler.
Misyonlarını ifa ettiler.
İslami camianın o dönemde aldığı ağır yenilginin bütün sorumluluğunu onlara yüklemek bence kolaycılıktır, sorumluluktan kaçmaktır.
Dediğim gibi onlar kendilerine verilen görevi yaptılar.
Bence o ağır yenilginin asıl sorumlusu dindar camianın kendisidir.
***
Dindar camia siyasi alanda büyük başarılara imza atmış, sadece seçimleri kazanınca düşüncesinin iktidar olabileceği yanılgısına düşmüştü.
Refah Partisi dolu dizgin geliyordu. Büyük ortak olarak kurduğu hükümette destan yazıyordu. Ama ömrü 6 ay oldu geri kalan 5 ayı savunmayla geçti.
Çünkü sivil toplum kuruluşları (STK) hükümete karşı bir operasyon başlatmış medya bu operasyonu desteklemiş ve hükümet 11 ay sonra istifa etmek zorunda kalmıştı.
Dindar camianın o operasyona karşı koyacak ne güçlü STK’sı ne de medyası vardı.
Ben o tarihten sonra yaptığım konuşmalarda, verdiğim konferanslarda ve yazılarımda bir düşüncenin iktidar olabilmesi için siyasi başarının yeterli olmayacağını bu başarıyı ayakta tutacak güçlü ve aktif STK’ya ve güçlü medyaya sahip olması gerektiğine vurgu yapmışımdır.
***
Bunları niye mi yazdım. Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi’nin daveti üzerine yazarlarımızdan Selahaddin Eş ağabeyle birlikte Perşembe akşamı bir toplantıya katıldık.
Benim de üyesi bulunduğum Ankara merkezli TYB maalesef ülkemizin ve camiamızın yaşadığı 28 Şubat dâhil önemli süreçlerinde varlığını hissettirememiş adeta üzerine ölü toprağı serilmiş bir STK gibiydi. Etkinlikleri de dostlar alışverişte görsün kabilinden etkinliklerdi.
Ama son yıllarda TYB İstanbul Şubesi üzerindeki ölü toprağını atarak gerçekten misyonuyla mütenasip etkinliklere imza atmaya başladı. Özellikle Ali Ural, Muzaffer Doğan ve Mahmut Bıyıklı dönemlerinde TYB diye bir sivil toplum örgütünün varlığını en azından camia hissetmeye başladı.
Hele Bıyıklı döneminde sosyal olaylara karşı anında verilen tepkiler şubeyi ciddi bir STK yapan önemli bir gelişmeydi.
***
Mesela TYB İstanbul Şubesi’nin başlattığı Edebiyat Festivali 10. yılına girdi. Perşembe günü yapılan toplantıda festivalin 10’uncusunun 10-15 Aralık tarihleri arasında yapılacağı müjdesi verildi.
Şubenin mekanı olan tarihi Kızlarağası Medresesi’nde 6 gün sürecek olan bu festivale ‘Yazmak ve Yaşamak’ teması uygun görülmüş.
Her gün 11.00’den 19.30’a kadar gün boyu zengin ve dolu bir içerikle ilgi odağı olacağını düşünüyorum.
Düşünüyorum dedim ama aslında ilgi odağı olacağından eminim.
Çünkü önceki festivalleri sessizce takip ederken yeni kuşağın yoğun ilgisini ayne’l-yakın görmüş, sevinmiş ve iftihar etmiştim.
Ben camiamızın her alanda başarılı olmasına sevinmemiz ve başarıları takdir etmemiz gerektiğine inanıyorum.
TYB İstanbul şubesini de tebrik ediyorum.