Kahraman ordumuz PKK ile mücadele için Fırat’ın doğusuna girmeye hazırlanırken Türkiye bir bütün olarak askerinin arkasında sapasağlam duruyor. Buna rağmen bu haklı mücadelede Türkiye’nin değil terör örgütünün ve hamisinin menfaatlerini önceleyen siyasi yapılar ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kişiler de var yazık ki.
Ülkenin bekasını ilgilendiren her konuda olduğu gibi burada da takındıkları utanmazlığı “savaşa hayır” sahteliğiyle sürdürüyorlar. PKK, DHKPC, FETÖ için yüreği yumuşak akademisyenler, partiler, barolar, sendikalar, şarkıcılar Barış Pınarı için kaskatı.
PKK asker-polis katlederken de susuyorlardı. Terör örgütü çocukları kadınları, gencecik öğretmenleri, çocuklarının gözleri önünde babaları katlederken suçu devlete atmak için kırk takla atanlar PKK hedef olunca aniden insan sever oldular.
PKK’yı Kürtlerle eşitlemeye kalkan CHP’li malum vekil utanmadan “Savaşlar insanlığa karşıdır, Türkiye Suriye halklarıyla barışmalıdır” diyebiliyor mesela.
CHP zaten rehin... Bir yandan HDP ile işbirliğinin diyetini ödemek gerektiğini biliyor, bir sonraki seçimde aynı kaynaktan faydalanmaya devam etmek istiyor. Ama öte yanda vatansever milliyetçi tabanın baskısı var. O yüzden geçen haftalarda HDP-PKK networkünü ve ajandasını da kapsayan Suriye Konferansında ve Berlin’de anayasa toplantısında netleşen söylemlerini kısık sesle tekrarlamakla yetiniyor.
Dün Kılıçdaroğlu CHP’nin peşini bırakmayacak türden bir konuşma yaptı. Türkiye kendi bekasını ve vatandaşlarının güvenliğini güvenceye almak üzere, uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkını kullanarak terör örgütünü süpürmek üzere sınır ötesi bir operasyona girmek üzereyken, üstelik ABD gibi bir haydut devleti bile sahadan çıkmaya mecbur bırakmışken Kemal Kılıçdaroğlu hırsla ve neşeyle Türkiye’yi suçladı! Türkiye’yi DAEŞ terör örgütüne silah vermekle itham etti! FETÖ ve PKK’nın çiğnediği kanlı sakızı ağzına alarak böyle bir iftirayı uluslararası dolaşıma sokmaya cüret etti!
Bahçeli’ye katılıyorum, Kılıçdaroğlu ulusal güvenlik meselesi haline gelmekte ısrarlı.
HDP’yi ayrıca anmaya gerek yok. Son gelişmenin ardından PKK mevziinden koordinat vererek konumlarını teyit ettiler.
Terörle mücadeleyi “savaş” mertebesinde anarak bataklık sineklerine statü kazandırmayı amaçlayan “gevşek güruh” ise sayısal olarak az, etki olarak zayıf çok şükür. Görmezden gelmek de mümkün lakin bu “terör sevicilerin” yakın geçmişte işledikleri suçlardan sıyrılmaya çabaladığı, bu iş için siyasi destek de bulduğu gerçeği ortada iken bu “küçük ama mide bulandıran” çevreleri kamuoyu nezdinde kınamayı 6-8 Ekim Kobani vandalizminde hayatını kaybeden mazlumların hakkı için elzem görüyorum.
Hatırlanacağı üzere rezil koro beş yıl önce de PKK-YPG için teyakkuzdaydı. Demirtaş’ın çağrısıyla sokağa çıkan PKK-HDP’liler Suriye’deki kaosu ve ateşi Türkiye’ye taşımaya çalışmış, FETÖ desteğiyle ülkeyi üç günlüğüne Suriye’ye çevirmişlerdi.
Diyarbakır Bağlar’da fakir fukaraya kurban eti dağıtırken böyle bir kasıtla, IŞİD’ci diye katledildi 16 yaşındaki Yasin Börü ve üç arkadaşı. Öyle korkunç bir saldırıya maruz kaldılar ki tekrarlamak zor. Yine de Kobani kalkışmasını barışçıl gösteri diye sunmaya çalışan Demirtaş ve diğer azmettirenlerin bu katliamdaki payı pekişsin diye özellikle yazacağım.
Yasin’i ve arkadaşlarını öldürmekle bile yetinmediler çünkü. Dövdüler, bıçakladılar, 3. kattan aşağıya atıp arabayla üzerinden geçtiler, yetmezmiş gibi narin bedenlerini yaktılar... Yanık et kokusunu unutamadı bir kez duyanlar…
Üzerinden 5 yıl geçti ama ne Yasin’in acısı geçti, ne karası Demirtaş’ın yüzünden silindi. Bilakis HDP ile iş tutup Demirtaş güzellemesi yapanların alnına da bulaşık şimdi.