Ailelerin acısı hiç azalmamış. Aksine, özlem büyüdükçe acı da büyümüş. 15 Temmuz gecesini, şehidimizin kendilerine söylediği son sözleri, helalleşmelerini, gidişini, şehit düştüğü yerden son kez arayışını, sonra bir daha aramayışını çok net bir şekilde hatırlıyor ve uzun uzun anlatıyorlar.
Sonra o kalabalıkta ve kargaşada mübarek naaşı nerede nasıl bulduklarını, acil servislerin ya da adli tıbbın kapısındaki bekleyişlerini… Cenaze törenini… Anlatıyorlar. Bir rüyanın içinde gibiler ama çok acı çekiyorlar. Erkekler yutkunarak, gırtlaklarında düğümlenen, burunlarını sızlatan bir acıyı o an için savuşturmaya çalışarak. Kadınların gözyaşı kirpiğinin ucunda, anında pıtır pıtır dökülüveriyor.
Peki ya sonrasında neler yaşandı? Kalabalıklar azalmaya başlayınca… Evde yalnız kalınca… Eşyalar, hatıralar arasındayken ama kokusunun da yavaş yavaş uçup gittiğini fark ederken. Temmuz bitince, ağustos, eylül geçince… Aylar artık yıllar olunca… Hayat nasıl devam etmiş onlar için?
BİTMEYEN BİR YAS
Darbe girişiminden birkaç ay sonra kurulan 15 Temmuz Derneği şehit ailelerimizle, gazilerimizle yakından ilgileniyor. Geçen hafta da şehitlerimizin emanetlerini ikinci kez Antalya’da ağırladılar. Çocuklar için tasarlanmış güzel bir otelde dört gün boyunca aileler kaynaştı, ağlaştı, acısını paylaştı. Çocuklar birlikte oynadı, gençler birlikte zaman geçirdi. Ben de her fırsatta onlarla sohbet etmeye, uzmanlara sorular sormaya çalıştım.
15 Temmuz Derneği’nin psikologları ailelerin bitmeyen bir yas içinde olduğunu söylüyor: “Bir taraftan unutulmamasıyla ilgili bir beklenti var ama bir yandan da taze tutulan hafıza nedeniyle -şehitlerin isimlerinin okullara, duraklara, sokaklara verilmesinden ve medyada sürekli konuşulmasından dolayı- travma besleniyor, iyileşmenin önünde bariyer gibi duruyor.
Aile ziyaretlerinde de görüyoruz bunu. Yaz başından beri inanılmaz bir psikolojik destek talebi alıyoruz. Muhtemelen travmatik yasla ilgili. Travmatik yaslarda ilk başlarda retle başlayan kabulle devam eden süreç travmatik yasla sürer. Şu anda ağlamalar çok fazla. Gece kabusları yeniden arttı. Çocuklar babalarıyla ilgili bir şey duyduklarında hırçın davranabiliyorlar. Aileler tedirgin. Yönlendirmeler yapıyoruz. Travmatik yas dönemindeler.”
BABAM GİTMEDİ Kİ!
Hiç toparlanan ailemiz yok mu?
“İyileşenler var ama zorlanan aileler de var. Özellikle çocuklar. Başka bir çocuğun “baba” demesinden, paylaşımından bile etkilenebiliyor. Anneler de çocuklarını korumak için akrabası bile olsa ev ziyaretlerine gitmiyor. Bazı ailelerde baba figürü amca ya da dede ile doldurulmaya çalışılıyor. Ama aile içinde sorun varsa bu defa sorun büyüyor. Ya da bazı çocuklar hiç kabullenmiyor, okulda babasıyla ilgili yalana başvuruyor. “Babam gitmedi ki, gelecek” diyen çocuklar var. Bazı çocuklarda intikam duygusu gelişebiliyor. Öfkeyi bir anlamda yücelterek baş etmeye çalışıyorlar. Asker, polis, hakim savcı olmak istiyor çocuklar.
Çocuklar için psikolojik desteğe, aktivitelere ulaşmak İstanbul’da ve Ankara’da daha kolay. 15 Temmuz sonrası memleketlerine dönen ailelerde, akrabalık bağlarının güçlü olduğu yerlerde de iyileşme gözleniyor. Ama bunlar yoksa daha zor.”
BIRAKIN İYİLEŞSİNLER
Peki, ne yapmalı?
Şehitlik çok önemli, değerli tartışmasız. Öte yandan yaşamın devam ettiği gerçeğinin farkında olarak hareket etmek, iyileşmenin önünde bariyer olmamak lazım. Eğer ailelere yardımcı olmak istiyorsak sürekli bunu hatırlatmak değil hayatın normal akışını yakalamalarını sağlamalarına yardım etmeli, iyileşmelerine izin vermeliyiz. İhtiyaçlarını, isteklerini görmeli destek olmalıyız.
Medya hassas olmalı. 15 Temmuz gecesine ait görüntüleri sık yayınlamak evet toplumsal hafıza için önemli ama şehit yakınlarının ne hissedeceğini de hesap etmek gerek. Çocukların zihninde babalarıyla ilgili böyle görüntülerin kalmasının ne faydası var? Üstelik 15 Temmuz’la ilgili bir filmimiz bile yokken.
“İstiyorum ki herkes bana onu anlatsın”
Ankara Polis Harekat Dairesinde 26 yaşında şehit düşer Seyit Ahmet Çakır. Bir yıldır evli, 10 gündür baba iken. Annesi Ayşe Çakır ile konuşuyoruz: “Hala zile basıldığında o geldi sanıyorum. Bazen evde gibi görüyorum. Hala masaya fazla tabak, bardak koyuyorum. Darbe haftası içim çok sıkıldı. Abdest aldım, Kuran okudum. Nefes alamadım. Ne yapsam geçmedi. Ahmet aradı, daha önce çok operasyona gitti ama ilk kez helallik istedi. Çıktım balkona büyük bayrak astım, dedim oğluma güç kuvvet versin. Bir daha da ulaşamadık ona. Adli tıbbın önünde üç gün bekledik. İki yaş küçük doktor kardeşi teşhis etti şehidimi. “Abimi 5 dakika gördüm, ömrümden 10 yıl gitti” diyerek. Evlendiği günde ve saatte toprağa koyduk oğlumu. 2015 Temmuz’unda evlendiydi. İkindi vakti.
YİĞİT ANNESİYİM BEN
Bir oğlum bir kızım daha var, beş kişilik bir aileydik, o günden sonra bir kez bile birlikte gülmedik. Sadece Ahmet’i almadılar bizden. Geçmişimiz geleceğimizi, hayallerimizi aldılar. Her gün ağlıyorum ama herkesin içinde ağlamıyorum. Ağlamam, başımı eğmem. Yiğit annesiyim ben. 15 Temmuz’a tiyatro diyenler bizim ne yaşadığımızı biliyor mu? Allah yaşatmasın, ama yaşasalardı anlarlardı. FETÖ ile mücadele tam yapılsın. Cezalar az. Hücrede kalsa, müebbet de alsa az. Değil mi ki yaşıyor, nefes alıyor. Tek tesellim, iyi ki cennet-cehennem var. Yoksa dayanamazdım. Ardından hep okuyorum, çok özlüyorum, onu anlatmaya doymuyorum. İstiyorum ki herkes onu konuşsun, ben anlatayım, onun ne güzel bir çocuk olduğunu herkes bilsin…”
Şehitlerimiz sağdır, biz ölüyüz aslında
Şehit Mehmet Ali Kılınç ve Şehit Muharrem Kerem Yıldız’ın babalarıyla konuşuyoruz. Oğulları Şehitler Köprüsünün ortasında vurulmuş. İkisi de sık sık yutkunuyor ama ağlamıyor. Acının azalmadığını, çok özlediklerini söylüyorlar.
“Devamlı yüreğimiz yanıyor. Hiçbir an unutamıyorsun. Onlar şehit oldu, iyi bir mertebeye gitti, onlar sağdır, bizler ölüyüz. Bu acı bizimle mezara kadar devam edecek. Anneler ağlıyorlar, biraz deşarj oluyor biz ağlayamıyoruz da. Bizi bir tek onların şehitlik mertebesine ulaşması rahatlatıyor. Psikolog annesine “evi değiştirseniz iyi olur” demiş. Evi değiştirdik, ama acı gene aynı. Hatta ilk günden daha çok. Gün geçtikçe artıyor çünkü özlem artıyor. Kabrine gittiğimizde biraz ferahlıyoruz. Görmüş gibi oluyor insan.
Davanın her duruşmasına gittim. Öz güveni artmış katillerin. Saçlarını uzatmışlar, süslenmişler. Aileleri sürekli alkış yapıyor laf atıyor. Çok üzüldük. Bizim yüreğimiz yangınlı. Oğlunun katilleri karşında duruyor hiçbir şey yapamıyorsun. Annesi kaç defa bayıldı. Oğlumuz için gitmek zorundaydık ama inanın çok fena oluyorduk. O yüzden darbecilerin duruşmalara tulum giyerek çıkmaları bizim için çok önemliydi. Katillere tulum bile giydiremediler. Bu da bize dert oldu.
Asmayacaklarsa getirip de vergilerimizle beslemesinler
FETÖ elebaşını Türkiye’ye getirsen ne yapacaksın, asamadıktan sonra. Ben şehit babası olarak istemiyorum. O da öteki gibi vergilerimizle beslensin istemiyorum.
Düşmanla savaşır şehit olursun, o kadar acıtmaz içini. Bizim paralarımızla alınan silahlarla içimizdeki hainlerce vuruldu çocuklarımız. Buna dayanamıyoruz.
Şehitler arasında ayrım yapılmasın. Ömer Halisdemir de şehittir, bizim çocuklarımız da. O talimat aldı şehit oldu, bizim çocuklarımız talimat almadan, kendi iradeleriyle vatan savunmak için çıktılar sokağa. Şehitlerine sahip çıkıyor, ailelerin yanında duruyor bu hükümet. Cumhurbaşkanımız kendisi gelmese yardımcısını gönderiyor, bakanını, belediye başkanını, milletvekilini gönderiyor, bizi yalnız bırakmıyor. CHP’lilerin kaç tanesi gitti acaba şehit ailelerini ziyaret etmeye. Hiç değilse de yok gibidir.
“Çok dua edin ki babam geri gelsin”
Şehit Murat Mertel’in annesi Ömürzat Mertel ile konuşuyoruz: “Ağlamaktan dua etmekten başka yapacak bir şey yok. Sürekli diyorum ki çıkıp gelse. Sürekli gözümün önünde. Acıbademde sırtından vurmuşlar yavrumu. Ne kurşunuysa artık… (elleriyle işaret ediyor, FETÖ’cü katillerin halka karşı zırh delici silahlarla ateş ettiği biliniyor) Bize yüzünü gösterdiler, sakın aşağı doğru örtüyü açmayın dediler. Yüzünü okşadım sadece.
Bunu yapanlar iki dünyada da cezasını çeksin. Canımız yanıyor. Küçük çocukları var, sürekli babalarını arıyorlar. Biri 8, biri 11, biri 16 yaşında. Gezip oynuyorlar ama sonuçta babaları yok. Mezarına gidiyoruz, diyorlar ki bize “çok okuyun, çok dua edin ki babam geri gelsin”. Gelecek mi? Yok. Buralara geliyoruz ki çocuklara moral olsun. Kendimi sürüklüyorum ben. Gönlümden çıkmıyor. Katiller müebbet alsın, hiç çıkmasın oradan. Değil mi ki bizim evlatlarımız toprak altında, onlar da orada çürüsün”.
Herkes birbirine şehidini soruyor
Oturma gruplarında, masalarda hızla kaynaşıyor aileler. Birbirlerini acılarından tanıyorlar. Herkes diğerine şehidini soruyor, anlatıyor, gözler sık sık siliniyor, dualar ediliyor. Söz dönüp dolaşıp yargılama sürecine, biten davalarda evlatlarının katillerine verilen cezalara geliyor. Kimse memnun değil. Ömür boyu müebbetlerden de değil. “Değil mi ki nefes almaya devam edecek, bu hiç adil değil, bu insanlar vatan haini, artık biliyorsun ki öyleler, kurşun sıktılar, bu kadar vatan evladını şehit ettiler, hepimizin hayatını mahvettiler, hayallerimizi aldılar ellerimizden, ülkemize saldırdılar, idam cezası verilmeliydi.”
Özledim dedi, gözleri doluverdi
Şehit Hüseyin Kısa’nın eşi Hülya Kısa, daha 28 yaşında. Anne babası ve 6 yaşındaki kızıyla gelmiş kampa. Kızını soruyorum. Onun da annesinin de yüzünden bir gölge geçiyor. Belli ki en zoru çocuğu teselli etmek. “Çok sordu, çok özledi. Şimdi daha iyi, okula başladı” diyor. “Siz nasılsınız” diyorum, anlatıyor: “Evimi kapattım, annemlerin yanına döndüm. Yalnız olmazdı, zaten evimiz kiraydı. Sıkıntımız yok, hiç yalnız kalmadık, Allah razı olsun hep aradılar sordular, Allah Cumhurbaşkanımızı başımızdan eksik etmesin, bu ülkeye de bir daha böyle bir şey yaşatmasın”. Ya siz nasılsınız, dememle gözlerine yaş dolması bir oluyor. Başını öte yana çevirirken “çok özledim” diyor sadece.
15 Temmuz’dan sonra doğan yeğenine şehidin adını vermişler. Minik Yıldız da gelmiş kampa.
Kızım gitti, acısı bana kaldı
Yıldız Gürsoy, 42 yaşında Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin yanında şehit düşmüş. Şehidimizin annesi Fatma Hanımla konuşuyoruz. Yaşının 62 olduğunu söylüyor. Bense nasıl bir acı hayat yaşamış olmalı ki insan bu kadar yıpranmış olsun diye düşünüyorum, çünkü sanki 82 gösteriyor. Çok zayıf, çok kavruk, çok naif… Şehit kızını sorduğumda ağlayıveriyor. “Acısı hiç hafiflemedi kızım” diye anlatıyor. Bir oğlu var, artık koca adam oldu, kocasından ayrılalı zaten çok olduydu, beraber kalıyorduk, Yıldız, oğlu, ben. Şimdi bir başımayım yavrum” diyor. Belli ki evlat acısı da, yalnızlık da zorluyor onu. Kocam gitti, bir oğlum trafik kazasından gitti, kızım şehit gitti, bana acıları kaldı”. Ağlıyor. “Keşke kızım değil ben öleydim”.
O görüntüleri şehidin çocukları da izliyor!
44 yaşında şehit olan Yusuf Çelik’in yengesiyle konuşuyorum. Şehidi, ailenin durumunu anlatıyor. Eşi çok metanetlidir, üç kızının başında sapasağlam duruyor, diyor. Geçen haftalarda çıkan yeni görüntülerin (darbecilerin askeri araç içine aldığı Yusuf Çelik’e işkence edip katlettikten sonra çıplak halde yola savurduğu görüntüler) aileyi mahvettiğini söylüyor. Üç kızı da kötü etkilenmiş. Babalarını kaybetmenin dışında bir de bu haberlerden etkileniyorlarmış. Özellikle küçük ve ortanca kızda travma tetiklenmiş. Dikkat ve hassasiyet bekliyorlar.
ONLAR ŞEHİTLERİMİZİN KIYMETLİ EMANETLERİ
15 Temmuz Derneği Başkanı Tarık Şebik: “Dernek olarak bu iki yılı aşan süreçte eşler ve çocuklarla özel olarak ilgilendik. Uzman psikologlarımız Türkiye’de 15 Temmuz şehit yakınları ve gazilerimize düzenli ziyaretler yapıyor. Hamdolsun ailelerimiz tevekkül ve metanetleri sayesinde büyük travmayı en alt seviyede yaşadı. Ama zaman geçtikçe hasret büyüyor. Bununla baş etmenin tek yolu ise sosyal çevreyle iç içe olmaktan geçiyor. Biz de kederler paylaşıldıkça azalır düşüncesiyle onları yalnız bırakmamak için elimizden geleni yapıyoruz. Etkinliklerimizle onları bir araya getirmeye, birbirlerine yoldaş ve sırdaş olmalarına katkıda bulunuyoruz. Antalya’da bu yıl ikincisini düzenlediğimiz 15 Temmuz Şehit Aileleri Kampı’na Türkiye’nin 36 şehrinden şehit ailelerimiz geldi. Ortak acıyı yaşayan ailelerimizi buluşturmak her birine ayrı ayrı yalnız olmadıklarını göstermek açısından bu programa özel bir önem atfediyoruz. Kadın Komisyonu ve Gençlik Komisyonumuz da çeşitli programlarla bu amaca hizmet ediyor.
Bir yandan 15 Temmuz gibi hain bir darbe girişimine karşı verilen şanlı direnişi unutturmamak diğer yandan acıları tazelemelerine mani olmak. İkisi arasında denge kurmak zor olsa da ailelerimizin şehitlerimizin emanetleri olduklarını unutmamalıyız. Yalnız bırakmadan ama acıyı tekrar tekrar yaşatmadan şehit ailelerimize yaklaşmak hepimizin boynunun borcu diyebilirim.