İstanbul halkı, demokratik hakkını kullandı ve bir seçim yaptı...
Olması gereken şudur:
Sandıktan kim çıkarsa çıksın, kabulümüzdür...
Sandıktan CHP adayı Ekrem İmamoğlu çıktı. Kabulümüzdür. Hayırlı uğurlu olsun.
Fakat sandıktan çıktı diye, rezervimizi kaldıracak değiliz.
Eleman, bütün seçim kampanyasını bel altı vuruşlarla (örneğin, olmayan Sayıştay raporuyla) ve “yalanlarla” geçirdi.
Hunharca yalan söyledi...
Sistematik yalan söyledi...
Bu alanda genel başkanı Kemal Kılıçdardoğlu’yla yarışacağını, hatta onu geçeceğini göstermiş oldu.
En önemli sorun, “siyasetsizlik”ti...
İmamoğlu, “CHP adayı” olarak öne sürülmüştü ama kampanya boyunca partisinden kopuk, siyasetten uzak, hatta siyaseti itibarsızlaştıran (siyaset kurumunu gözden düşüren) güya bir “uzlaşma dili” kullandı... İnsanlar, onun, CHP adayı olduğunu hatırlarına getirmediler bile... CHP yöneticileri de, özellikle, İmamoğlu’ndan uzak durdular. Yani, kendi adaylarının başarılı olması için herhangi bir çaba içine girmediler. Öyle ki, Kılıçdaroğlu’nun, İmamoğlu’nu destekleyen bir tek cümlesini bulamazsınız. “Davutoğlu medyası”, Kılıçdaroğlu’ndan daha çok çalıştı.
Bunun bir seçim stratejisi olduğunu hatırlatmaya gerek yok elbette ama kampanyanın anti-siyaset temelinde yürütülmesi, büyük bir tehlikeye işaret ediyor bence.
Siyasetin gözden düşürüldüğü dönemlerde, hangi güçlerin el aldığını hatırlayalım, “tehlike”nin dehşet boyutları ortaya çıkacaktır.
Hülasa, “Adam yalan söylemeyi huy edinmiş, ne yapabiliriz ki?” deyip konuyu kapatamayız!
Darbeci pazarlamak!
Mısır’ın ilk demokratik CumhurbaşkanıMursi, aşağılık bir darbeyle devrildiğinde, Türk matbuatında “darbeci Sisi” güzellemeleri başladı.
Lokomotif, her zaman olduğu gibi, Hürriyet gazetesiydi.
Öyle bir Sisi güzellemesi yayınladılar ki, yerli darbecileri kıskançlıklarından hop oturup hop kaldırdılar.
Şöyle bir yazı: “General Abdülfettah El Sisi. 58 yaşında. Mısır silahlı kuvvetlerinin genç generallerinden... ABD’ye yakın, Batı’da eğitim görmüş üst düzey askerlerden biri. 1977 yılında Mısır Askeri Akademisi’nden mezun olduktan sonra eğitimine Batı’da devam etti. 1992’de İngiltere’de, 2006 yılında ise Pennyslvania’daki ABD Ordu Savaş Üniversitesi’nde öğretmenlik derecesi aldı. Karizmatik, güler yüzlü, duygusal konuşmalar yapan bir lider olarak biliniyor. Dindar biri ama Müslüman Kardeşler üyesi değil. İhvan Hareketi ve destekçilerinin İslam’ı itibarsızlaştırdığına dair bir görüşe sahip...”
Bu kadar değil elbette.
Sisi ayrıca doğayı çok seviyor...
Şiir yazıyor...
Sıkı durun:
Karısı tesettürlü, peçeli... Dışarıdayken yüzünü hiç açmıyor...
Şunu demeye çalışıyordu Hürriyet: “İslamofobik darbe yap, karın isterse peçeli olsun...”
Bu durumu geçen hafta, bu köşede yazmıştım. Neden yeniden hatırlatma gereği duydum?
Şundan:
Geçen hafta, bu rezil yayının, Sedat Ergin’in şefliğinde gerçekleştirildiğini yazmıştım.
Haksızlık etmişim...
O sırada Hürriyet’in şefi (yani genel yayın yönetmeni), Sedat Ergin değil, MİT TIR’ları davası sanığı Enis Berberoğlu’ydu...
Enis, bu yayını yaparken hiç utanmadı. Utanacak tıynette biri olmadığını MİT TIR’ları meselesinde göstermişti ama ne bileyim, insan yine de biraz saygı (okura saygı) bekliyor.
Bize Sisi’yi sevdirmeye çalışan Berberoğlu da çok iyi biliyordu ki, peçe aynı zamanda “sosyoloji”nin icbar ettiği bir aparattır... Bırakın dindarları, düpedüz “ateist” bilinenlerin karıları bile yüzlerini peçeyle kapatırlar.
Berberoğlu, bu gerçekleri bile bile, bize Sisi’yi pazarladı ve çok ayıp etti.