Başvekil Adnan Menderes’i, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ı asanlar Türkiye toplumu ve siyaseti üzerinde etkisi on yıllar boyunca aşılamayan ağır bir travma bıraktı.
Bu travma, sonraki darbeleri, muhtıraları, asker sultasını en fazla kolaylaştıran etkendi.
CHP’ye rağmen halktan büyük teveccüh görmesinin, milletin manevi değerlerine saygı göstermesinin, ezanı aslına uygun okutmasının ve sadece varlığıyla bile CHP’nin bir “halk” partisi olmadığının ispatıydı Menderes. Ve bunun bedelini ödedi.
Köylünün işçinin fakir fukaranın hakkını hukukunu onurunu korudu Başvekil. Kasketlilerin, poturluların, itilip kakılanların lideri oldu.
Tam da bu yüzden büyük bir linçe tabi tutulduktan sonra 27 Mayıs darbesini yapan ve devleti vesayet kurumlarıyla ele geçiren cuntacıların kurduğu özel mahkemede “intikam” histerisiyle hükme bağlanıp 17 Eylül ikindisinde asıldı.
O günden sonra Türkiye’de siyaset bu tehdidi hep üzerinde hissetti. Siyaseti ancak kefenini giyenlerin yapabileceği bir uğraş haline getirdi darbeci cellatlar.
Ta Erdoğan gelene ve darbecilere galebe çalana kadar!
Halkın tahammülünün kalmadığı yerde, onların güçlü bir temsilcisi, lideri olarak Erdoğan “artık yeter” diyebildi.
Erdoğan liderliğindeki AK Parti 27 Nisan 2007 e-muhtırasına “hadi oradan” dediğinde Türkiye’de siyaset geri döndürülemez biçimde değişmişti.
Bu sayede toplumsal travma aşıldı, milli irade gerçek manada tecelli etti.
Ama o iradeyi ifsat etmek isteyenler de boş durmadılar, çok daha sofistike işlere giriştiler.
367 krizi, AK Parti’yi kapatma çabaları, FETÖ operasyonları, PKK saldırıları, sivil kamuflajlı terör eylemleri ve en nihayetinde terör örgütlerin deşifre olduğu yerde, onların bıraktığı söylemlerin meşru partilere tekrarlatılması.
Şimdi siyasetin hamuru yeniden karılıyor. Herkes kendi zaafıyla, mizacıyla, ahlakıyla yeniden pozisyon alıyor.
58 yıl önce Menderes’i ipte sallandıran siyasi yapı ve zihniyetse bugün en küçük bir özeleştiri, tövbe, helalleşme çabasına girmeden el çabukluğu marifet, demokrat pozu kesiyor.
Halkta açtığı yaraları sarmadan ve düne kadar umursamadığı halka sırf yüzde 50+1 uğruna sağdan, sağdan yaklaşıyor.
Günahıyla yüzleşmeli hal bu ki CHP.
Halk tarafından seçilmiş, anayasal olarak yetkilendirilmiş bir başbakanı yağlı ipte sallandırmaktan, boynuna idam hükmü asılmış o perişan naaş üzerinde tepinerek halkı darbeyle korkutmaktan, siyaseti sakatlamaktan, İstiklal madalyası sahibi Menderes’i zillet içinde göstermekten, geride kalan acılı ailesine eziyet etmekten utanç duymalı önce. Özür dilemeli.
Sonra varmalı Menderes’in kabri başına… İstanbul’un CHP’li Belediye Başkanı İmamoğlu partisinin sicilini ve Menderes’in katledilmesindeki katkısını bilmezmiş gibi, kaygan zeminde hızla yer değiştirerek şöyle diyordu mesela dün: “Halkın iradesini yok sayan hiçbir müdahale kabul edilemez. Menderes ve arkadaşlarını rahmetle anıyorum”.
Oysa Cemal Gürsel’in mektubuyla ilgili bir şeyler söylemeli önce. Menderes’in avukatı Burhan Apaydın’ın “Savunma” adlı kitabında aktardığı mektupta Cemal Gürsel, çok önemli bir bilgiyi aktarıyor çünkü CHP ile ilgili:
“…İnönü ve CHP'den gelen baskılara sesimi çıkartamadım. İnönü Menderes'in ve yanındaki bakanların mutlak surette idam edilmesi gerektiğini mahkeme heyetine ve Milli Birlik Komitesi’ne sürekli telkinde bulunuyor. Menderes ve arkadaşlarının yargılanmaları, müdahalelerle -adaletsiz şekilde yürüyordu. Menderes ve arkadaşlarına büyük haksızlık yapıldı kanısını hala taşımaktayım. İdam üzerinden demokrasinin kurulamayacağını bu toplum mutlak bir gün anlayacaktır. Üzgünüm Menderes. / Saygıyla / Cemal Gürsel”