Yurt dışında Türkiye ile ilgili yapılan toplantılarda, yaşananları son derece yakından takip eden, Türkiye’de yatırımları, hatta evleri olan birçok Türkiye dostunun bile, bir dizi önyargıyı üzerinden atamadığı gözleniyor.
Örneğin Fransa’da anlamakta zorluk çekilen konulardan birisi, darbe gecesiyle ile ilgili. Televizyonlardan yayınlanan köprü üzerinde trafiği keserek halkın üzerine silah doğrultma görüntüleri, sahneye konmuş kötü ve beceriksiz bir oyun gibi değerlendirilmiş. Türk ordusunun geçmiş yıllardaki darbe başarılarını hatırladıklarından mı, yoksa her zeminde Türk ordusunun NATO’nun ikinci büyük kara gücü olduğunu dile getirdiklerinden midir bilinmez, görüntüleri senaryo gibi algılamışlar.
Bir Avrupalının gözüyle bakıldığında, neden böyle düşündüklerine şaşırmamak gerekiyor. Ancak şaşırtıcı olan, bu senaryoyu Erdoğan ile ilişkilendirmiş olmaları. Kendi otoritesini güçlendirmek için “çakma darbe” hazırladığı düşüncesine kapılmışlar.
“Cumhurbaşkanı’nın neden böyle bir şeye ihtiyacı olsun ki, yakında seçim yok, zaten iki kişiden birinin oyunu almış güçlü bir cumhurbaşkanı söz konusu; ayrıca ülkedeki en büyük demokratikleşme adımları da onun iktidarında oldu” şeklinde bir soru sorulduğunda ise bunun hiç düşünülmemiş olduğunu görmek epeyce şaşırtıcı.
Merak edilen konu
Türkiye’de, cumhurbaşkanının kendi halkına silah doğrultabileceği yönündeki kanaati ise açıklamak mümkün değil. Bununla birlikte, anlatılmaya muhtaç bir konunun daha olduğunu belirtmek gerekiyor. Fransa’daki Türkiye dostları bile, darbeyi sadece FETÖ’nün tasarlamış olabileceğine inanmıyor, eski vesayetçilerle bir işbirliği olduğunu ve ABD içindeki bazı kesimlerin de bu sürece destek verdiğini düşünüyorlar. Bu düşünceyi ciddiye almak gerekebilir.
Ayrıca, darbe gerçekleşseydi şimdiki iktidarın yerine geleceklerin nasıl bir Türkiye kuracakları sorusunu sormalarını da ciddiye almak gerekiyor. Türkiye’deki tüm gelişmeleri cumhurbaşkanı üzerinden okuyan çok sayıda insan, darbe girişiminin doğrudan Erdoğan’a yönelik olduğunu anlamış durumdalar. Ancak kafaların bir tarafında “Erdoğan-Putin” benzetmesi olduğundan, darbecilerin kuracakları yapının bundan farkı ne olacaktı diye merak ediyorlar.
Bu konu son derece önemli. İslami nitelikleri daha fazla öne çıkan bir rejim kuracaklardı dense, “zaten o kısmen mevcut” mealinde imalar dile geliyor. Ancak “siz o zaman otoriterlik nedir görürdünüz” dendiğinde, durup düşünülüyor. Esas o zaman Türkiye’nin Rusya-Çin eksenine kayacağı ihtimali hatırlatılınca ise bu olasılık akıllara pek makul geliyor ve hafif bir panik izleniyor.
Anlatılması gereken konu
Türkiye’de yaşanmış olan gelişmeleri yabancı dostlarla paylaşmanın büyük yararı olduğuna şüphe yok; üstelik geçmişi anlatmak da gerekiyor. Ancak bundan daha önemli olan, geleceği anlatmak.
Darbe sonrasında alınan önlemler, terörle mücadele ve Suriye’deki askeri operasyon, yakın gelecekteki Türkiye fotoğrafı açısından karine kabul ediliyor. Dolayısıyla yazarların, öğretim üyelerinin tutuklanmasını, binlerce kişinin işten atılmasını, özel sektörün bir biçimde devletleştirilmesini anlamakta güçlük çekiyorlar. Türkiye’nin Halep’i alacağına, Kürtleri de yok sayacağına inanıyorlar.
Demek ki, OHAL kapsamında yapılanları, terörle mücadeleyi ve Suriye operasyonunu, yakın gelecekteki Türkiye modeli zemini üzerinden açıklamak gerekiyor. Diğer bir ifadeyle yabancıların anlamasını kolaylaştıracak şey, Türkiye’nin bundan sonra nasıl bir Türkiye olmayı istediği ile ilgili bir gelecek hikayesi.