Münbiç konusunda, ABD ile ortak noktada buluşan Türkiye, esasında Suriye konusunda Amerikan dayatmasına bir nevi engel oluşturabildi. Bu tamamen Suriye genelini mi kapsar. Hayır kapsamaz! Çünkü ABD'nin Suriye'de yapmak istediği kesinlikle Suriye'nin parçalanmasıdır.
Ama Münbiç meselesinde "Türkiye'nin ta başından tezine yanaşmak zorunda kaldı" desek, daha doğru tespit olur.
Türkiye sahadaki tüm aktörlerle ayrı ayrı konuşma biçimini konu başlıklı dizayn etti. Ve karşı karşıya gelen herkesle ayrı ayrı konuşma düzeni oluşturdu. Bu şimdiki felaket tabloda başarı anlamı taşımaktadır. ABD; Türkiye'nin, Rusya ve İran'la ayrı ayrı çalışma biçiminden rahatsız hiç kuşkusuz. Rusya'yı, sahada dar alana sıkıştırmak istediği de bilinendir. İran meselesi var bir de! AB ülkelerinin "İran'la ilgili yaptırım olursa kendi şirketlerine yönelik adımlar atılmasın" talebi ile Amerika'ya gönderdiği mektup ise İran'a yönelik göstermelik dayatmanın altının boş çıkacağını da bize göstermektedir.
Amerika, Türkiye'nin hele hele Erdoğan bakış açılı Türkiye'nin ne anlama geldiğini kesinlikle bilmektedir. Sadece raporlarına göz atmamız yeterli. Adamlar ülkenin tüm derin kodlarını idrak etmiş durumda. Zaten bu nedenle, seçime giden Türkiye'nin iç dinamiklerini dizayn etme çabası ile yanıp tutuşmaları, bunun göstergesidir.
Münbiç'le birlikte Amerika'ya bir şeyler anlatabilmiş durumdayız. Tabii ki bu durumun gelişmesi kendi başına olmadı. Türkiye sahadaki adımları ve akıl oyunları ile sürükledi. ABD, Türkiye ile yeniden konuşması için terör örgütü PKK ve Suriye uzantıları ile ilişki biçimini yeniden tanzim etmeli olduğunun farkında. Çok mu istekli? Hayır! Lakin Türkiye'nin topyekün Amerikan karşıtı olmasından da rahatsız. Bu durum dünyanın rengini ve şeklini farklı yere iteceğinden emin. Zaten genele baktığımızda, olaylar tıpkı şöyle! Devletler hukuku anlayışı ile olaya bakanlarla küresel sisteme hakim olarak dünyayı yönetmek isteyenler, devletler hukukunu hiçe sayanlar arasında büyük savaşın şahidiyiz. Amerika önümüzdeki daha nice yüz yılların tek patronu olmak için şimdiki tüm çabaları devletler medeniyetler felsefesini ortadan kaldırmaya yönelik. "ABD" diyoruz, ama hangi ABD? İşte dünyayı şirket olarak yönetip, devlet başkanlarını da şirket müdürleri olarak görmek isteyenler ile devletleri hiçe sayanlara karşı hatta düşmanı olan lakin devlet hukukunu benimsemişler, bir masaya yöneldi. Örneğin İngiltere'nin, Türkiye bakış açısını buradan okumamız mümkün. Terör örgütleri, yeni küresel sistemin aleti ve ordusudur. Devletleri yıpratmak, masaya devlet adına kimsenin gelmemesini oluşturmaktır, nihai hedef. Bu durumda tasarlanmış suni devletlerin, içi boş medeniyet niteliği taşımayan, lakin ipi finans baronlarının elinde olan devletler dönemini dizayn etmekte, ABD'yi satın almış akıl! İşte Türkiye'deki seçim o kadar anlamlıdır şimdi. Bu devlet gibi devlet aklı kullanana, devletlerin hukuku ile olaya bakan ve dayatmacı para sahiplerinin üst aklın terör örgütlerini kullanarak dizaynına karşı dirayet sinyalidir, bu seçim. Lakin tercih bizim. Ya birilerinin kuklası olmayı, koskoca devlet geleneğimizi ve medeniyet kurma kabiliyetimizi teslim edeceğiz yada bu direnişe devam ederek günün sonunda zaferle sevineceğiz. "Erdoğan" demek, günün sonunda galibiyet demektir, bu durumda. Biz önümüzdeki yüzlerce senenin kaderini belirlemekteyiz. Refah düzeyi yüksek, gelişmiş, hukuk, adalet, insan, hak ve özgürlükleri konusunda başkalarına örnek olacak yüksek seviyeye erişmek mi? Dünyanın dayatmasına, güçlü bir hayır demek mi, yeniden küresel cihan devletine dönüşmek mi, yoksa muazzam devletlerimizi çöktürenlere, bize kendilerinin kölesi gibi bakanlara itaate devam mı? Unutmayalım biz misyonu olan, hedefi olan mefküre taşıyan bir medeniyetiz. Alemi Nizam için bunun idraki şarttır.