Türkiye gezi olaylarıyla birlikte başlayan dalga ile hem içeride hem de dışarıda sabote ediliyor, sıkıştırılıyor, sürekli yeni bir konuyla dünya kamuoyunda itibarsızlaştırılmaya ve daha da ötesi baskıcı, diktatörlükle yönetilen ülke imajı verilmeye çalışılıyor. Esasen bir süredir yazmak istediğim ama gündemin yoğunluğundan dolayı bir türlü fırsat bulamadığım bazı gelişmeleri ele almak ve bazı uyarılarda bulunmak istiyorum.
Öncelikle devletin toprak bütünlüğü ve anayasal düzeninin tehdit altında olduğu, devletin bekası için önlemler alınan bu süreçte Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hangi siyasi görüşte olursa olsun her vatandaşımız tarafından desteklenmesi gerektiği görüşündeyim. Gazeteniz STAR’da 9 Aralık 2016’da deneyimli haberci Kemal Gümüş’ün imzasıyla yayınlanan “FETÖ'den talimat: Devleti kilitleyin” başlıklı yazıda itirafçı olan bir vali yardımcısı ve bir kaymakamın “Vatandaşın resmi kurumlardaki işlemleri mümkün olduğunca aksatılacak. Yoksullar için verilen sosyal yardımlar sürüncemede bırakılarak, insanların devlete karşı öfkelenmesi sağlanacak” itirafları gözden kaçtı.
Aşağıda yazdığım hususların bu gözle değerlendirilmesi ve uyuyan FETÖ hücrelerinin bu talimata nasıl harfiyen uyduklarına dikkat edilmesini istiyorum.
Malum, 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi ile birlikte son raddeye gelen vatan hainliğinde şimdilerde ayyuka çıkmış yeni bir formata dikkatleri çekmekte fayda görüyorum.
7 Haziran 2015 seçimlerinde AK Parti İstanbul 3. Bölge’de milletvekili adayı olarak parti yönetimine ilettiğim telefona çıkmayan bürokratlar, vatandaşı bezdiren kamu görevlileri, işleri savsaklayarak gereksiz cezalarla vatandaşı devlete küstüren görevliler gibi sahada gördüğümüz sorunların aynen bugünlerde yeniden yaşanmaya başladığını üzülerek görüyorum. O dönemde genel sağlık sigortası, yoksul, engelli ve 65 yaş maaşıyla ilgili yaşanan sorunları iletmemize rağmen bürokrasideki FETÖ’cü unsurların siyasetçileri nasıl olumsuz yönlendirdiğinin canlı şahitleri halen duruyor.
Son günlerde FETÖ mücadelesi iyice duruldu, herkes Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın tek başına mücadele etmesini bekliyor, hiçbir bürokrat elini taşın altına koymuyor. Bürokraside rakiplerini tasfiye etmek isteyenler, bir koltuğa talip olanlar, sevmediği yada arsız-uğursuz işlerine engel gördükleri veya geçmişte husumet yaşadığı memurları FETÖ’cü olarak ihbar ederek koltuğunu sağlama almaya çalışıyor. Bürokrasiye karalama, tezvirat, iftiranın baskın olduğunu görüyoruz.
Trafik uygulamalarından denetimlere, zabıtadan memura, Maliye’den gümrüklere, belediye şoföründen, yabancı çalışma iznine, EDS cezalarından araçlardaki cam filmi yasağına, olağanüstü vergi artışlarından kamu kurumlarının hizmet kalitesindeki düşüşlere, resmi kurumlarda vatandaşa kötü muameleden vatandaşın işlerinin lüzumsuz şekilde yokuşa sürülmesine kadar hep bir frene basıldığı, işleri yokuşa sürdüğü, vatandaşı bıktırmaya çalışıldığı izlenimi var. Bir süre önce akşam 23.00 gibi Akit TV’deki yayından çıkıp eve giderken trafik kontrolü yapan polis memurunun basın kartına bakıp hangi medya kurumunda çalıştığımı görerek 'alkollüsündür şimdi değil mi?' deme cesaretini nerden alıyor? Yine, geçen günlerde Kapıkule sınırından Türkiye’ye girişte 30 kadar kapıdan sadece iki tanesinde işlem yapılarak vatandaşın saatlerce bekletilmesinin izahını yapabilecek var mı?
Sabahın 7-8’inde en işlek caddelerde trafiği tek şeride düşürüp uygulama yapılmasını açıklayabilecek var mı? Gereksiz şekilde polis aracını mesai saatlerinde en işlek caddelere parkedip iki şeritte zar zor akan trafiği tek şeride indirmenin mantığı var mı? Sabah trafiğinin en yoğun olduğu saatlerde yol bakım işçilerinin ana arterlerde bakım yapmaları çok mu elzem, trafiğin azaldığı başka vakit yok mu? Son aylarda trafikteki kaos sizlerin de dikkatini çekmiyor mu? Maşallah trafik çekicileri de boş durmuyor, vatandaşı mağdur etmek için çalışıyor! Zaten zor bir dönemden geçen esnafı denetleyip haksız ve hukuksuz bir şekilde ve özellikle işyerini kapattıracak kadar ağır cezalar yazılmasını izah edebilecek var mı? Bir kamu görevlisi denetlediği işverene “işyerini açarken bana mı sordun?” diyebilir mi? Bu cesaret ve öz güveni nerden alıyor? 18 Ekim’de Süleyman Özışık’ın 'Yaşanan süreç, bana Gezi eylemleri öncesindeki durumu hatırlatıyor' diyerek kaleme aldığı 'Kasım ayında ne olacak?' başlıklı köşe yazısında özetle dile getirdiği “son günlerde eften püften nedenlerle uygulanan cezalar, belediyelere bağlı zabıtaların esnafa nefes aldırmaması, yaşlı başlı insanların tezgahları tarumar edilmesi, vergi dairelerinde, belediyelerde ve diğer kamu hizmetlerinde hizmet alamadığını söyleyenlerin oranı katlanarak artması….. Birileri sanki bir patlama noktası oluşturmak için, 'Yeter artık' dedirtmek ve milleti sokağa dökmek için ortamı ısıtmaya çalışıyormuş gibi geliyor” diyor sayın Özışık. Son aylarda kamu kurumlarında vatandaşa verilen hizmet verilme süreleri iki üç katına uzadı, yani işler geç yapılıyor ve adeta savsaklanıyor. Vatandaşı bıktırma operasyonu bürokrasi eliyle yapılıyor. Zabıtasından temizlikçisine, müfettişinden denetçisine, müdüründen memuruna, kanuni işi bile yokuşa sürmeler, yasaya aykırı talep, denetim ve uygulamalar. Ve gerçekten de normal değil bunlar….