Gazetemiz Star'ın öncülük ettiği "Necip Fazıl Ödülleri" geçtiğimiz Cuma akşamı sahiplerine verildi.
"Yük kimin omuzunda" temasıyla düzenlenen bu seneki ödül gecesine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da iştirak etti. Başkan Erdoğan "Necip Fazıl Ödülleri"ne ayrı bir hassasiyet gösteriyor ve ehemmiyet veriyor. 2014 senesinde ilki gerçekleşen "Necip Fazıl Ödülleri" gecesinden bugüne her sene programa katılıyor.
"Yükü omuzlayan" olarak Başkan Erdoğan bu seneki ödül gecesinde yaptığı konuşmada Üstad'ın mücadelesini şu sözlerle anlattı: "Eserleri ve mücadelesiyle nesillerin ruhunu beslediği için Rabb'im ondan razı olsun. Zor zamanlarda dik duruş sergilemek öyle bir babayiğidin ama her babayiğidin harcı değil. Siz bugün tatlı su mücahitliğine soyunanlara, romantik devrimcilik oynayanlara, rüzgarı başka yerden alarak esip savuranlara bakmayın. Bunların hiçbiri zalim karşısında konuşamaz, zulüm karşısında direnemez. Gerektiğinde hayatı pahasına davasını sahiplenip, çilesini çekemez. Üstad, işte bunu başarmış bir şahsiyet olduğu için milletimizin gönlünde bu derece güçlü yer etmiş, bu derece derin iz bırakmıştır."
Başkan Erdoğan'ın konuşmasındaki "tatlı su mücahitliği", "romantik devrimcilik", "rüzgarı başka yerden alarak esip savuranlar" tanımlamaları dikkat çekiciydi.
Salonda Başkan Erdoğan'ın konuşmasını dinlerken Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nun "Teyze adam" sözü aklıma geldi. İçtimai alanda mücadele verilmesi gerekirken kendilerine sanatı, edebiyatı, kültürü kalkan yapıp kavgadan kaçanlar için kullanırız "Teyze adam" sıfatını.
İşte Başkan Erdoğan da bu eşhas için "tatlı su mücahitliği" ve "romantik devrimcilik" diyor. Bu tipler bir şiirle Kudüs'ü işgalden kurtaracağını sanıyorlar... İşgalci İsrail'le mücadele eden Filistinli kardeşlerimiz bilemediler şiir yazarak kurtulacaklarını her gün 'boşu boşuna' şehid veriyorlar, hapsediliyorlar, işkence görüyorlar!..
Hakkında "Bir mısrası bir millete şeref vermeye yeter" denilen Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Esseyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri'nin nazarlarına erme şerefine nail olunca şairliğini davası için kullanmaya başlamıştır. Üstad şunu dememiştir: "Benim bir mısram bir millete şeref vermeye yeterken ben nasıl şairliğimi arka plana atıp da bir dava için agoraya atılayım?"
Nitekim Üstad'ın İslâm davası uğruna her şeyini feda etmesine bazıları "Yazık etti şairliğine" demişlerdir. Kimin neyi yazık ettiği biz Müslümanlar için mâlûm!
"Ver cüceye, onun olsun şairlik / Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta" diyen Üstad ne tatlı su mücahitliği yapmış ne de romantik devrimcilik. Zamanının esen rüzgârlarına kapılmamış aksine bu rüzgârları tasarrufu altına almaya ve yön vermeye çalışmıştır.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek "Büyük Doğu" adını verdiği dünya görüşüyle tasavvuftan neşet eden bir fikir sistemi kurmuştur. Bildiğim kadarıyla da Üstad bunu ilk yapan kişidir. "Varlık sebebim" dediği İdeolocya Örgüsü'nü yazmış ve bizlere tasavvuftan süzülen bir fikrin nasıl devlet sistemine dönüştüğünü göstermiştir. Bu devlet sistemine de "Başyücelik" adını vermiştir.
Üstad davası uğruna her türlü bedeli de ödemiştir. Ahir ömründe bile hapse atılmak istenmiş, eğer vefat etmeseydi tekrar tutuklanacaktı.
Üstad'ın vefatının ardından Üstad'ı sadece bir şair olarak göstermek isteyenlere veya Üstad'ı "Onların Nazım Hikmet'i varsa bizim de Necip Fazıl'ımız var" mukayesesine meze yapmak isteyenlere karşı Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu Üstad'ın "Başyücelik" mücadelesini sürdürmüştür. Tabiî ki bunun bedelini de, tıpkı Üstad'ı gibi ömrünü zindanlarda geçirerek ödemiştir.
Ne buyuruyordu Yunus Emre Hazretleri, "Zehrile pişen aşı, yemeğe kim gelir."
"Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert "ben varım!" diyenler sofraya buyursunlar, zehrile pişen yemek hazır:
"İşte iz!
Geliniz.
Toprak post
Allah dost..." (NFK)