Küresel güçlerin tasallutu altındaki halkların özgürleşmesi için bir dönemler ‘halkların kendi kaderini tayin hakkı’ diye bir kavram geliştirilmiş. Özellikle sömürgecilik ve emperyalizme karşı baskı altındaki milletlerin kurtuluşu için gündeme getirilen bir kavram…
Zorla gerçekleşen işgal girişimleri bir kısmı, yerel halkların yine güç kullanarak veya uluslararası destek bularak kendi toprakları üzerinde hâkimiyet kurmasıyla sonuçlanmış…
Şimdilerde küresel güçler küçük devletçikler oluşturup hegemonyalarını yeni formatta devam ettirmek için bunu pompalıyorlar. Harici müdahalelerle yönetemedikleri ülkeleri‘böl parçala yönet’ mantığıyla nüfuzları altında tutmak istiyorlar.
Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin referandum kararıyla yeniden gündeme gelen bu konu birçok açıdan ele alınmayı gerektiriyor.
Mesele kimilerince ‘demokratik bir hak’, her milletin sahip olduğu ‘doğal bir irade kullanımı’ gibi lanse ediliyor. Oysa demokratik bir irade kullanımı gibi görülen bu konu, bir devleti yıkmak, bir ülkeyi bölmek, bir vatanı parçalamak gibi bir iddia üzerine kurulu… Toplamın iradesi yerine bir parçanın tek taraflı iradesini asıl kabul etmek gibi bir mantık…
Her grubun, topluluğun, kavmin, ırkın veya bu tür yapılar adına hareket eden örgütlerin böyle bir hakkı olduğunu varsaymak, bu örgütlerin yıkıcı eylemlerine ve şiddet faaliyetlerine göz yummak gibi bir sonuç doğurabilir.
Bağımsızlık veya otonomi talebinde bulunan ayrılıkçı hareketlerin teşvik edilmesi, kaos ve çatışmayı desteklemekten, istikrarsızlığı tahrik etmekten başka bir anlam taşımaz.Parıltılı gibi görünen bu tür kavramların ciddi karışıklıkları ve gerilimleri tırmandırması, toplumsal yapıları çözücü bir etki yapması muhtemeldir.
Irak halkının toplamının iradesinde olan bir konu bir bölge halkının iradesiyle karara bağlanabilir mi?
Komşu ülkeleri de etkileyecek ve özellikle Kerkük gibi özel statülü yerleri ilgilendiren bir konuda bütün dengeleri bozacak bir yapılanmaya gitmek sıradan bir hadise gibi görülebilir mi?
Geçmişte yaşanan savaşların ardından yeni devletler ortaya çıkmıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Yugoslavya, Çekoslovakya gibi ülkelerin ayrışması farklı bir durumdur. Bu ülkeler federatif, çok parçalı, ayrı sosyolojik ve siyasi entiteler üzerine kurulu ülkelerdi. Emperyal bağlarla çevrelenmiş bir üst yapıdan ayrılmak, siyasi zor veya ekonomik çıkar temelli oluşan bağımlı parçaların birbirinden kopması yaşanan çatışmalarla başka bir durum üretmiştir. AB’den brexit’le ayrılanlar da müstakil devletlerdir. Irak’taki hadise bundan tamamen farklıdır.
Irak’ta farklı etnik, dini, mezhebi gruplar iç içe ve karışık bir şekilde yaşamakta, geçmişten bu yana tarihi bir bütünlük taşımaktadır. Bölgesel yönetimin istikrarsızlıktan yararlanarak sınırlarını genişletmesi, demografik yapıyı değiştirmesi veya oldu bittiyle bağımsızlık ilan etmesi, tüm Irak halkına karşı bir dayatma olur.
Dünyayı sömüren küresel güçler sömürülen halkları devletçiklere kanalize ederek yeniden sömürme yolları arıyorlar.
Bugün için ulusal güçlere karşı bağımsızlık mücadelesi oyunu, küresel güçlerin hegemonyasına girme aldatmacasından başka bir şey değildir.
Asıl olan toplumu ve milleti oluşturan tüm kimlik türlerinin demokratik, adil ve özgürlükçü bir düzen içinde bir arada yaşamasıdır. Umumun efkârına ve hissiyatına aykırı bir şekilde bir cüz’ün bütüne karşı tek taraflı egemenlik çabası içine girmesi karmaşık sorunlar doğuracağı gibi ortak gelecek ülküsünü ve iç barışı da yok eder.
Kuzey Irak Yönetiminin girişimi bölgeyi ateşe sürükleyebilecek ve uzun zamandır büyük acılar çeken Irak halkını daha da huzursuz edecek bir girişimdir.