Sanayici-iş insanı Bülent Eczacıbaşı, ailesinin bir asrı aşan sanayicilik serüvenini, kendisinin de 45 yıla ulaşan deneyimlerini çok keyifli bir kitapta birleştirmiş: İşim Gücüm Budur Benim-İş insanının yeni sorumlulukları…
Türkiye’nin ana gündem maddesinin ekonomi olduğu bir dönemde, esas olarak 5 bölümden (Kurumların Kaptan Köşkünde İş İnsanı, Ekonominin Çarkları Arasında İş İnsanı, İş İnsanı ve Gezegenimizin Geleceği, Toplumsal Oyuncu Olarak İş İnsanı, İş İnsanı ve Kültür Dünyamız) oluşan kitabı yüzünü geleceğe dönmüş, bireysel birikim ve yeteneklerine güvenip, arkasına şunun-bunun desteğini almadan hayat yolculuğuna çıkmaya hazır gençlere tavsiye ederim.
En iyisi, lafı uzatmadan, sözü Bülent Eczacıbaşı’nın günümüze ışık tutan cümlelerine bırakmakta yarar var.
Ortadoğu görüntüsü içinde kaybolduk…
“Ne yazık ki, Türkiye, dünyaya en güçlü, en ilginç hikayeyi sunduğu bir dönemin ardından, beklenmedik şekilde ve birdenbire hikayesini kaybetti. Türkiye’nin hikayesini kaybetmesi, 2007’den sonra Türkiye-AB ilişkilerinin soğuması ile başladı.”
“Nihayet tırmanan terör olayları, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve sonrasında alınan olağanüstü önlemler, Ortadoğu’daki savaşlar, göçmen sorununun yarattığı gerginlikler, pırıl pırıl bir Türkiye imajının karmakarışık bir Ortadoğu görüntüsü içinde kaybolmasına neden oldu.”
“Çağımızda hikayesi olmayan bir marka, bir ürün, bir kurum veya bir ülke, bu yokluğu tanıtım ve reklam kampanyaları ile gideremiyor (…) Bu koşullarda, anlatacak bir hikaye de yoksa, Türkiye’nin tanıtımı, turistik klişeleri öne çıkaran ümitsiz bir projeye dönüşür (…) 19.yüzyıl Büyük Britanya’sının Türklere duyduğu antipati ile tanınan başbakanı Disraeli’nin Türkiye hakkında söylediği korkunç sözü haksız çıkarmanın zamanı çoktan gelmiş ve geçmiştir. Disraeli, “Türkiye geleceğin ülkesidir ve hep böyle kalacaktır” demişti. Biz Türkiye’nin geleceğin ülkesi olduğu kadar bugünün de ülkesi olduğunu biliyoruz. Bunu dünyaya anlatabilmek için yeni bir hikayeye ihtiyacımız var.”
Yeni büyüme modeline dönmeliyiz…
“Yeni hikayemizin temelinde, her şeyden önce yeni bir büyüme modeli bulunmalıdır. Bugünkü sorunlarımızı yaratan, dış borca dayalı büyüme modelimizi değiştirmediğimiz sürece yeni bir hikayeden yarar beklememeliyiz. Kalkınmada başarılı olmuş ülkelerin tümünün bunu ihracatla başarmış olduklarını daha fazla göz ardı edemeyiz.”
“Türkiye’nin hikayesi hayaller üzerinde değil, mutlaka gerçekler üzerinde kurulmalıdır. Uzak bir gelecekte ulaşılması hedeflenen, ama gerçekçiliği soru işareti taşıyan kuru rakamlar, ikna edici bir Türkiye hikayesine katkıda bulunamaz.”
Hukukun üstünlüğü ve eğitim sistemi…
“Dünyaya bir hikaye sunmanın amacı, “bize güvenin” mesajı vermektir. Hukukun üstünlüğü işte bu güvenin temelidir. Ardında güvenilir bir hukuk düzeni olmazsa, hikayemizin hiçbir inandırıcı tarafı kalmaz.”
“Dünyaya bir hikaye sunmanın bir başka amacı da “geleceğimize güvenin” mesajı vermektir. Teknoloji ve bilim çağının gereklerini karşılayan bir eğitim sistemine sahip olmayan bir ülkenin geleceği yoktur.”
“Türkiye’nin yeni hikayesi, geriye yönelik övünmelere veya savunmaları içeren bir anlatı değil, ileriye bakan, atılımcı bir vizyonun ifadesi olmalıdır (…) Türkiye, giderek daha fazla risk altına giren dünya barışının kilit ülkesidir. Kendi iç barışını sağlamış, bölgesinde barışa katkıda bulunan, sürdürülebilir kalkınma yolunda ilerleyen Türkiye, tüm dünya için bir model ve umut ışığı olacaktır.”
Bülent Eczacıbaşı’nın, “21’nci yüzyıl kitap yayıncılığına örnek olacak” formatta (çünkü yalnız kendisi anlatmıyor, güvendiği söyleşi ortakları Fikret Adaman, Yılmaz Argüden, Ali Çarkoğlu, Jale Nejdet Erzen, Rafet Gürkaynak, Hasan Bülent Kahraman, Işık Özel, Hande Paker, Murat Üçer ve Özlem Yıldırım-Öktem ile çok farklı konuları tartışıyor) kitabın öne çıkardığı düşünceler etkileyici mi, evet…