ABD Başkanı D. Trump, Rahip Brunson’ın ülkesine dönmesinden sonra Türkiye’ye yönelik ‘iyi hisler içinde olduğuna’ dair mesajlar verdi. Brunson meselesi aşılınca artık ilişkiler eskisine göre daha iyi olabilirmiş!
ABD Başkanı üst üste kendince sempatik mesajlar gönderirken Türkiye’den buna güçlü bir karşılık verilmemesi ortada bir ‘gönül kırıklığı’ olduğunu gösteriyor.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan dünkü grup konuşmasında bu konuda hiçbir karşılık vermezken toplantı sonrasında gazetecilere kısa bir değerlendirme yaparak ‘geciken açıklama’ vurgusunda bulundu. Erdoğan’ın “Türk yargısına güvenin tehditle netice alma yoluna gitmeyin” uyarısı ise durumu çok net ortaya koyuyor.
Bay Donald’ın Türkiye’yi hedef alan, tehdit eden, yaptırım sopasını sallayan tavrı unutulmamış.
ABD ile iyi ilişki içinde olmayı ve sıcak mesajlarla gerilimi düşürmeyi istemek başka bir şey, daha dün yapılan tehdidi bir anda unutup hiçbir şey yokmuş gibi davranmak başka bir şey…
Nitekim MHP lideri Devlet Bahçeli grup konuşmasında Başkan Trump’ın bu halini çok net şekilde eleştirdi: “Trump’ın hal-i pürmelali, zannederseniz sokak aralarında birbirini itekleye itekleye top oynayanlar gibi, oyuncağı alınınca küsen, verilince sevinen çocuklar gibidir. Böyle devlet yönetilmez, böyle devlet adamı olunmaz, böylesine şuur kaybıyla, akıl kaymasıyla Türkiye-ABD ilişkileri istikrarlı kalamaz. Türkiye’nin değerini bir Papaza indiren, Türkiye’ye bakışını bir Papazla eşitleyen bir ülkenin başkanına güven duyulamaz, itibar edilemez.”
Trump bir yandan iyi ilişkilerden bahsederken diğer yandan çam devirmeyi de sürdürüyor. ABD filmlerinde hep söylenir, ABD yönetimi rehine pazarlığı yapmaz diye. Trump da bundan mülhem bir laf etti, rehineden bahsetti. Brunson olayında ise ne rehine var ne pazarlık. Başkan belki de kendince hassasiyetini gözeterek ‘anlaşma yok’ derken daha büyük bir pot kırıyor ve ‘ben rehineler için anlaşma yapmam diyor’. Brunson rehine de, tutsak da değildi, Türk yargısı tarafından yargılanan bir sanıktı, şimdi ise hükümlü oldu.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan grup konuşmasında Brunson’la ilgili Türk yargısına atıf yapan tek cümle kurarken arkasından meseleyi doğrudan ABD-Türkiye ilişkilerine getirmek yerine terörle mücadeleden ve Fırat’ın doğusuna yönelik atılacak adımlardan bahsetti.
Bu tablodan çıkan sonuç şudur: Brunson meselesinde ABD tarafının ne hissettiği bir yana Türkiye tehditkar açıklamalardan ciddi şekilde rencide olmuştur. Ortada bir gönül kırıklığı varsa bu öncelikle Türkiye’ye aittir.
Ayrıca bu gönül kırıklığı sadece Brunson konusuyla da sınırlı değildir. FETÖ ve PKK/PYD başta olmak üzere birçok konuda ABD yönetimi Türkiye’nin milli güvenlik kaygılarını hesaba katmamakta, uluslararası hukukun ve dostluğun gereğini yapmamaktadır.
F-35, S-400, İran yaptırımları gibi birçok konuda ABD yönetimden gelen açıklamalar son derece yakışıksız ve stratejik müttefikliğin doğasına uygun olmayan bir tarzdadır.
ABD-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi için öncelikle ciddi bir güven tazelemeye ihtiyaç vardır. Bunun gereği de öncelikle Türkiye için ciddi tehdit oluşturan terör örgütlerine yardım ve yataklık yapmaktan vazgeçmeleridir.
Türkiye halkı da elbette ABD konusunda “iyi şeyler hissetmek” ister. ABD yönetimi politika ve üslup değişikliği içine girmeden bu hissin oluşması ise kolay görünmüyor.
Fırat’ın doğusu konusunda Rusya ve Suriye Dışişleri Bakanlarının açıklamaları da çanların PYD için çaldığını gösteriyor. Sular ısınıyor…