Türkiye-ABD ilişkileri ne zaman ne sebeple kötüleşmeye başladı sorusuna cevap ararsak 2013'ün sonu 2014'ün başına gitmemiz gerekir. Türkiye'nin dış vesayet araçlarıyla yüzleşmeye başladığı ve bunlarla mücadele kararı aldığı olaylar dizisinin başlangıcına...
Sonrasının izini sürmek kolay zaten, her şey son 3-4 senede yaşandı. FETÖ ve PKK bu sürecin iki önemli enstrümanıydı, ABD tarafından Türkiye'ye karşı kullanılan.
İşin açığı Türkiye, ABD'nin her işini susturucu takılmış bir silah gibi usulca, kanuna, kitaba uygun halleden en değerli silahını elinden aldı. Ve bu sayede, dünyanın hemen her yerinde çalışan bu geniş istihbarat ağını da deşifre etmiş oldu.
Sadece bu, ABD'nin Türkiye'ye diş bilemesi için yeter de artar.
***
İlişkilerinin kopma noktasına gelmesinde ikinci etken ise tabii ki ABD'nin PKK-YPG'ye verdiği destek. Türkiye için hiçbir şartta kabul edilemeyecek bir boyuta taşıdı ABD desteğini. Suriye'deki varlığını doğrudan YPG'ye yaptığı yatırıma dayandıran ve artık geri dönüşü olmaz bir noktaya vardıran ABD'nin Türkiye ile bu konuda uzlaşabileceği bir vasat yakalaması şu saatten sonra zor gözüküyor. Peki ne olacak? NATO içinde aynı güvenlik şemsiyesi altında olan iki ülke bu süreçte daha ne kadar karşı karşıya gelecek?
Türkiye'nin Rusya ile anlaşarak başlattığı Afrin operasyonundan sonra ABD'nin Türkiye'nin kaygılarına dönük yaptığı açıklamaları alt alta yazınca işlerin o tarafta da hiç iyi gitmediğini söyleyebiliriz. Ancak uzlaşmaya dönük olarak dile getirilen teklifler, durumun Türkiye için ne kadar hayati olduğunun ABD tarafından hiç ama hiç anlaşılmadığını gösteriyor. PKK'ya karşı YPG ile mücadele etme teklifi mesela...
Aynı örgüt şeması içinde yer alan birimleri birbirine karşı savaştırmak fikri, oyalama taktiği olamayacak kadar komik.
***
Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster ve Savunma Bakanı Mattis görüşmeleri ve son olarak da Dışişleri Bakanı Tillerson'ın Türkiye ziyareti, diplomatik dille ifade edersek 'ilişkileri normalleştirme mekanizması' arayışı olarak özetleyebileceğimiz bir şekilde neticelendi.
Lafın tamamını söylersek, "inceldiği yerden kopmasın" görüşmeleri oldu. Sonuç olarak da zaten komisyona havale edildi!
Yani ABD, YPG'ye desteğe Türkiye de YPG ile mücadeleye devam edecek.
***
"FBI'ın Gülen okullarıyla ilgili soruşturmalar açtığını" söyleyerek Türkiye'nin ağzına bir parmak bal çalmaya çalışmasına ise "Geçti Bor'un pazarı" demek lazım.
ABD'nin algı operasyonlarına, Halkbank üzerinden Türkiye'yi ekonomik anlamda yıpratmaya çalışmasına rağmen Türkiye FETÖ ile mücadelesini hukuk yoluyla ve tavizsiz sürdürüyor.
Yani FETÖ'yü, Türkiye'nin PKK/YPG'ye karşı mücadelesinde pazarlık unsuru olarak kullanması mümkün değil. Türkiye ABD'den silahları toplamasını ve YPG'ye arka çıkmaktan vazgeçmesini bekliyor. Bu Türkiye için pazarlığı edilebilir bir şey değil.
***
Afrin operasyonunun derinleşirken Münbiç'te ABD'nin en başından beri verdiği sözü tutması ve burayı OSÖ'ya bırakması bir adım olabilir. Ancak Fırat'ın doğusunda ABD'nin Türkiye'yi tatmin edecek bir adım atması da ihtimal dışı, en azından şimdilik.
Burada Türkiye'nin idare etmesi gereken diğer aktör ise Rusya... Çünkü Türkiye-ABD ilişkilerinin açıklığı, Rusya'ya Türkiye'nin kendine mahkum olduğunu düşündürecektir. Dolayısıyla ÖSO güçleriyle birlikte Türkiye'nin attığı adımları rejim lehine bir stratejiye dönüştürmek isteyecek.
Suriye'nin geleceği hala çok bilinmeyenli bir denklem... Türkiye, Suriye'nin istikrarı kadar kendi güvenlik endişeleriyle de Suriye'deki denkleme dahil. Bu, varlığını meşrulaştırdığı gibi manevra alanını da kırılganlaştırıyor.
Türkiye kendi geleceği ile ilgili de bir strateji geliştiriyor. Bu yüzden hata yapma şansına sahip değil.