"Bir yıl daha bitiyor. Aslında hiçbir şey bilmediğimi biraz daha anladığım bir yıl daha. Karlı bir Ankara öğleden sonrasında, Daily Sabah yazımı yazmak üzere oturduğum kafede derin düşünceler içindeyim. Çevremdeki seslere davetsiz misafirliklere gidiyorum arada. Karşı masada sohbet eden iki kadının hararetli edalarına takıldım. Kendine dehşet bir özgüven içinde belli bir tonda devam ediyor muhabbetleri. İşte bu kendine güven ne kadar yabancı geliyor. O derece güvendiğin anda bitmişsindir çünkü. Hayatın sırrına vakıf olmaya çalışan bireyi ürkütmez mi, o sınırsız güven? En iyi bildiğimizi sandığımız anlarda anlamaz mıyız aslında, hiçbir şey bilmediğimizi? 15 Temmuz gecesi... En uğursuzundan, en umutlusuna şafağın döndüğü an. O güne kadar ne öğrendiysek, neye inandıysak, hangi değerleri biriktirdiysek, o gün için değil miydi? Ve eğer öngöremediysek, unutmayalım mı tüm bildiklerimiz? Nereden çıktı şimdi 15 Temmuz? İçimde bir yolculuğa dalmak üzereydim tam da.
Acaba bu paragraf, yarın Star'a yazacağım ve 2016 muhasebesini yapmayı düşündüğüm yazımın giriş paragrafı mı olsun? Peki, olsun bakalım."
Bir insan ömrünün, bir devletin, bir milletin öyküsünün, bir liderin "destan" parantezine alınacağını, o andan sadece birkaç saat önce bile bilmesi mümkün müdür?
O akşam, millet destan yazdı... Birileri de o destanı okumaya bile cesaret edemedi...
2016'yı anlamak üzere kaleme alınan bir yazıda sadece 15 Temmuz yazılır. Kendi iç dünyamızda, sosyal çevremizde, siyasette, kültürde, ekonomide ve elbette güvenlikte ne yaşıyorsak, yasayacaksak, her şey 15 Temmuz parantezinde artık çünkü. O gün, yeni bir dünyaya adım attık. Yeni bir kimliğe sahip olduk darbeye karşı refleksimizle. Kabul edelim.
15 Temmuz akşamı, Habertürk TV'de bir gün önce Fransa'da gerçekleşen terör saldırısını konuşmak üzere katıldığım canlı yayının ardından gittiğim Beşiktaş sahilinde, o nefis yaz akşamının tadını çıkarmaya çalışıyordum. Önce Whatsapp gruplarından mesajlar düşmeye başladı. İlk haber, Beylerbeyi Sarayı'nda askerlerin kapıda nöbet tutan polislerin silahlarını aldıkları yönündeydi. "Haberdar" adında, sonradan FETÖ'cü olduğu gerekçesiyle kapatılan bir internet sitesi, saat daha 21:00 sularındayken, yazılması için "en az 20 dakika" gerektiren bir haber metnini servis etmişti. Haberde, silahları alan askerlerin, "tırnak içinde" vatandaşlara ve polislere yönelik sarf ettiği sözlere yer veriliyordu. Belli ki darbeden önceden haberdar olan bu sitenin, psikolojik operasyon haberiydi bu metin. Sosyal medyada Boğaziçi Köprüsü'nün kapatıldığı, ardından Ankara'da jetlerin uçtuğu haberleri paylaşıldı. Son olarak, çoğunlukla gazetecilerin ve hukukçuların bulunduğu bir Whatsapp grubuna "Basın Ekspres yoluna tankların girdiği" mesajını okuyunca oturduğum masadan kalktım. Ardından Başbakan Yıldırım'ın olanların bir kalkışma olduğuna ilişkin açıklaması geldi. Bu açıklamadan önce Cumhurbaşkanlığı ekibinden oluşan bir Whatsapp grubuna da mesajlar gelmeye başlamıştı. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Daha sonradan FETÖ'cü darbenin içinde olduğu anlaşılan başyaver Ali Yazıcı da gruba "Üst düzey emniyet tedbirli tatbikat var. Ben de karayoluyla Antalya'ya geçiyorum" şeklinde bir mesaj attı. Bu mesajın absürdlüğünü ilk fark eden ise Cumhurbaşkanlığı Uluslararası İlişkiler Başkanı Ayşe Sözen oldu. Sözen "üst düzey tedbirli tatbikat ne demek" diye yazdı. Bir süre sonra, Ali Yazıcı gruptan çıkarıldı.
Cumhurbaşkanımızın CNN Türk'teki FaceTime bağlantısını izledikten sonra havaalanına doğru yola çıktım. Basın Ekspres yolunda halk sokaklardaydı. Jetler alçak uçuş yaparak sonik patlama oluşturuyordu. Ankara'da oldukça şiddetli bombalamalar gerçekleştiriyordu darbeciler. TBMM, MİT ve Polis Özel Harekat binaları bombalanmıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan darbecilerin ilk hedefiydi. Cumhurbaşkanı ve ailesinin Marmaris'te kaldıkları otel, ayrılmalarından bir süre sonra basılmış ve iki koruma polisi şehit edilmişti.
Havaalanı Şeref Salonu'na girdiğimde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, ailesi ve bazı yetkililerin bulunduğu salona geçtim. Telefon görüşmeleri yapıyordu. Sakin ve güçlüydü ama bir o kadar da öfke seziliyordu yüz ifadesinden. Enerji Bakanı Berat Albayrak, Cumhurbaşkanı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan, Ak Parti İstanbul İl Başkanı Selim Temurci, Mehmet Metiner, Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Abdurrahim Boynukalın, başdanışman Sefer Turan ve Ahmet Selim Köroğlu ve TÜRGEV Başkanı Arzu Akalın salondaki diğer isimlerdi. Enerji Bakanı Berat Albayrak ve ailesini Marmaris'te bırakarak Cumhurbaşkanı'na eşlik etmekte tereddüt etmeyen Hasan Doğan 15 Temmuz gecesinin gizli kahramanlarıydı.
Cumhurbaşkanı'mıza, halk etten duvar olmaya gelmişti. Darbeye direnme çağrısı yaptığı millet, şimdi de etrafında kalkan olmuştu. Sabah namazı kılındı. Bu arada, bir helikopter sesi, herkesi ayağa kaldırdı. Sniper'lar, silahlarını dışarıya uzatmış bir şekilde havaalanı üzerinde dolaştı. Önce daha içeride bir salona aldı güvenlik ekibi Cumhurbaşkanı ve beraberindekileri. O anda, aklımdan hızlı şekilde düşünceler geçiyordu. Yanımda hiçbir şey yoktu. Eğer, darbeciler salonu tararsa ne yapacaktım? Muhtemelen Cumhurbaşkanı'nı ve ailesini korumalar korumak üzere harekete geçecekti. Ama belki aile fertlerinden birisine, belki küçük torunlardan birini korumak üzere elimden bir şey gelir miydi? Darbeciler, bu hain planı gerçekleştiremedi ve uzaklaştılar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görüşmeleri devam ediyordu.
Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar havaalanına geldi. Genelkurmay Başkan Vekili olduğu duyuruldu.
Bir süre sonra darbecilerin teslim olmaya başladıkları haberleri gelmeye başlamıştı. Darbecilerin kaçırdıkları Genelkurmay Başkanı Akar'ın serbest bırakıldığı haberi geldi... Darbe bastırılmıştı. Artı şoklarının yüreğimi ağzıma getirdiği anlar da oldu, itiraf edeyim. Ama kenetlenmiştik. Sabah gün ışımadan gözünü kırpmayan o kadar çok kişi tanıyorum ki. Demokrasiyi sabah doğan güneşe emanet edip, bir kaç saat uyuyan. Sonra yeniden nöbete giden...
Günlerce süren demokrasi nöbetleri tarih yazdı. Ankara'da Külliye önünde, Taksim'de, İstanbul Büyükşehir belediyesi önünde, Kısıklı'da ve elbette 7 Ağustos mitingi... Ve son olarak Külliye'deki mitingle son bulan nöbetler. Cumhurbaşkanı'mızın bir an önce milletle buluşma refleksiyle Marmaris'ten kalkan uçağının rotasını darbeye darbe olarak belirlemesi...
Evet, 2016, ülkemizin hem en kötü, hem de en iyi yılı oldu. Kara bir gece olarak başlayan 15 Temmuz gecesi, darbeyi engelleyen milletin lideriyle kenetlenmesinin ardından büyük bir demokrasi zaferine dönüştü. 2017'de de hain FETÖ ve diğer terör örgütlerinin uluslararası yapılarla ortaklaşa yürüttükleri operasyonların son bulmayacağını biliyoruz. Ama artık başka bir milletiz... Onlarda oyun sürecek, bizde de direniş ve kararlılık. Umut dolu bir yıl dilerim.