Trump’ın sadece yirmi dört gün görevde kalabilen eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn, FBI tarafından soruşturuluyor; ama o da itirafçı oldu. Soruşturmanın konusu, FBI’ya doğruyu söylememek. Başkanlık seçimleri öncesinde Rusya’nın ABD’deki büyükelçisiyle yaptığı görüşmeleri saklamış.
Esas konu ise, Rusya’nın ABD seçimlerindeki rolüyle ilgili; ancak itiraflarda şimdilik bu yönde kanıt bulunmuyor; belki ileride öğreniriz. Ancak Flynn, Rusya ile yaptırımlar konusunun görüştüğünü ve bunun talimatını da “daha yukarıdan” aldığını söylüyor. Diğer bir ifadeyle, ABD’nin Rusya yaptırımlarını Trump’ın isteğiyle delme yolunda girişimde bulunduğunu ima ediyor.
Yaptırımlar delinmiş mi, delindiyse bundan kim ne kazanmış, henüz oralara gelinemedi. İtirafçı olup soruşturmada işbirliği yapacağını açıkladığına göre, bazı “ayrıntılar” artık basına yansımayabilir; bu ayrıntılar Trump’a siyasal baskı olarak kullanılacak demek ki.
Türkiye-ABD işbirliğinde uzlaşma
İdari ve adli açılardan ortada bir suç olduğu gözükse de, konunun içeriği meselenin ne denli siyasi olduğunu gösteriyor. Son dönemlerde ABD’deki bir dizi soruşturma, inceleme ve yargılamanın uluslararası düzeyde “canlı yayın” haline gelmiş olmasının nedeni de bu.
Meselenin esası, Trump’ın Putin ile işbirliği içinde iktidara gelmiş olma iddiası ve gayet tabi bundan kazançlı çıkacak olanlar da Trump’ın rakipleri. Ancak bu mesele içinde bir de Türkiye dosyası bulunuyor.
Flynn, Türkiye için çalıştığını itiraf ediyor. İddiasına göre bir Türk iş adamıyla bir danışmanlık sözleşmesi yapılmış. Bu sözleşmenin tam olarak ne için yapıldığını bilmesek de, kabaca Türkiye’nin ABD-Rusya ilişkilerinde bir tür aracı olmasının öngörüldüğü söylenebilir. Ayrıca yine iddiaya göre, Gülen’in Türkiye’ye getirilmesi konusunda da anlaşmaya varılmış.
İtiraflar gerçeği yansıtıyor ise, Türkiye açısından sevinmek gerekir. Demek ki Türkiye ABD’nin en üst kademelerinde kendisine destek verecek kişileri bulmuş ve ne gerekiyorsa yapmış. Demek ki, ABD’de işler böyle yürüyor ve Türkiye de ABD’de işlerin yürüdüğü biçime uygun davranmış. Üstelik Flynn açıktan para almadıysa, “danışmanlık” işleminde yasal olmayan bir durum yok; açıktan para aldıysa bu da onun sorunu.
Uzlaşıya ket vurulması
Gülen’in kaçırılarak Türkiye’ye getirilmesi ise, iddia olarak kalmaya mahkum gözüküyor; zira ortada gerçekleşmiş bir durum yok. Eğer bu gerçekleşecek olsaydı muhtemelen Flynn bunu kitabına uyduracaktı, uyduramazsa suçu büyüyecekti; ama Türkiye’yi bağlayan bir yanı olmayacaktı. Türkiye, “bazı dostlar sonunda bizi anladı, suçluyu iade etti” diyecekti. Tıpkı Öcalan vakasındaki gibi.
Trump yönetiminin Rusya ile işbirliği tercihinin yargı yoluyla engellendiği açık, ancak acele ve beceriksiz davranışlarla yönetimin de açık verdiğine şüphe bulunmuyor. Bununla birlikte Flynn davasının içinden Türkiye çıkması, bizlere esasen içinde Türkiye’nin olduğu davalardaki siyasi çerçeve hakkında epeyce fikir veriyor. ABD-Türkiye, ABD-Rusya ve Türkiye-Rusya ilişkilerinin iyileştirmesi türünden sonuç verecek girişimler bugün soruşturma konusu oluyor ise, istenmeyenin ne olduğu belli.
Ayrıca belli olan bir durum daha var. Demek ki ABD’de üst düzey yöneticiler “iş adamlarıyla” “iş” yapabiliyor. Obama döneminde de olmuştur belki. Bir sürü, hatta ABD’de yaşayan Türk iş adamı var. Onların kiminle ne görüşüp ne tür alış-verişler yaptığını biliyor muyuz? Bugün, Türk-Amerikan ilişkilerini iyileştirme projesi dava konusu oluyor. Bundan önceki projenin Türk-Amerikan ilişkilerini bozma projesi olmadığı ne malum?