Türkiye-ABD ilişkilerİ 2012’den beri çok ivme kaybetti çünkü ABD açıkça aleyhe işlere girişti. Son zamanlarda da S-400’ler nedeniyle Türkiye’yi yaptırımla tehdit ediyor, NATO sistemlerine uymaz diyor. Öte yandan ihtiyacımız olan Patriotleri de satmıyor. ABD ne istiyor?
Fadime Hanım isterseniz Türkiye’nin hava savunma sistemindeki sıkıntıların çok kısa bir tarihsel gelişiminden bahsetmek isterim. Zira ancak o zaman Türkiye’nin haklı tezleri daha anlamlı bir çerçevede izah edilebilir.
Elbette buyurun…
Soğuk Savaş’ın bitiminden Türkiye’nin sınırlarında Körfez Savaşı’nın patlak vermesi ve Türkiye’nin bir Soğuk Savaş refleksi ile Amerikan siyasetine eklemlenmesi Türkiye’yi Irak’tan atılabilecek Scud füzelerinin hedefi haline getirdi. Bu konu o tarihlerde medyada kendine kısıtlı da olsa yer bulmuş ise de, konu zaman içerisinde Türkiye’nin terör ile mücadelesinde yaşadığı atmosferde 2. Körfez Savaşına kadar geçen sürede unutulup gitti. 2. Körfez Savaşında Türkiye’nin üslerini ABD’ye kullandırması olasılığı tekrar muhtemel füze saldırıları konusunu ülke gündemine taşımıştır.
2. KÖRFEZ SAVAŞINDA BAŞLADI
NATO’nun bu açığı ivedilikle kapatması NATO’nun gündemine geldiğinde, o dönemde başta Almanya olmak üzere Fransa ve Belçika şiddetle bu desteğe karşı çıkınca Türkiye’nin hava savunma sistemine yönelik tartışmaların içine siyaset mekanizmasını da de ister istemez çekmişti. O tarihte ABD Savunma Bakanı olan Donald Rumsfeld’in, NATO ve Avrupa başkentleri nezdinde birçok açıklama yaparak bu ülkeleri ikna etmek için nasıl bir gayret içerisine girdiğini daha dün gibi hatırlamaktayız.
HAVA KALKANI ARAYIŞI 2003’TEN BERİ
Türkiye’nin hava savunma sistemi arayışları o tarihte mi başladı?
2. Körfez savaşından (2003) Suriye’deki iç savaşın patlak verdiği tarihe kadar olan dönemde siyasi iktidar hava savunma sistemindeki açığı kapatmak maksadıyla yoğun bir program yürütmeye başladı. ABD’den alımı düşünülen Patriot füze sistemleri ABD Kongresinin engeli ile karşılaşınca Türkiye, hava savunma sistemindeki açığı kapatmak maksadıyla 2008 yılında bir ihaleye çıkılacağını duyurdu ve 2010 yılında da ‘teklife çağrı dosyası’ yayınlanarak ihaleye katılması muhtemel firmalara bir çağrı yaptı.
İHALEYE 2008 YILINDA ÇIKILDI
Teklife çağrı dosyasına ABD, Rusya, Çin ve Fransız-İtalyan ortaklığı firmalar teklif verdilerse de, teknoloji transferi, maliyet, teslimat zamanı gibi kriterler üzerinden yapılan puantaj sonucunda en uygun şartların Çin firması tarafından verildiği kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Bu paylaşımdan sonra Çin’den bir hava savunma sisteminin alınmaması konusunda Türkiye’ye yönelik olarak yoğun bir baskının başladığını ve bu baskıların da etkisi ile kazananı resmi olarak açıklanmamış olan ihalenin siyasi bir kararla rafa kaldırıldığını biliyoruz.
15 TEMMUZ ASIL TEHDİDİ GÖSTERDİ
Dosya ne zaman inmişti raftan?
15 Temmuz gecesi gerçekleşen hain kalkışma, o gece ve sonrasında yaşananlar ve Batı’nın bu konuda bugüne kadar sergilediği ikiyüzlü ve darbecileri kollayan yaklaşımı, siyasi iktidara Türkiye için askeri tehdidin kaynaklarının çeşitliliğini bir kez daha net bir şekilde göstermiştir. İşte bu noktadan sonra hava savunma sistemindeki açığı ivedilikle kapatmak isteyen Türkiye, kendisi ile istenilen zeminde (teslim tarihi, teknoloji transferi ve toplam maliyet) buluşmamakta direnen ABD başta NATO ülkeleri yerine, bu konularda en optimum taahhütte bulunan Rusya ile S-400 hava savunma sistemlerinin tedariki ve finansmanı konusunda anlaşmıştır.
TÜRKİYE GÜVENLİK KONUSUNDA KARARLI
Türkiye bir anlamda Rusya’dan S-400 sistemlerini tedarik etmek zorunda bırakıldı, öyle mi?
S-400 silah sistemlerinin tedarik süreci, tarihsel gelişimden de kolayca anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlama konusundaki kararlılığının, Batı ve NATO ittifakının NATO’nun kuruluş felsefesi ile taban tabana zıt ve ilkesiz siyaseti ile Soğuk Savaş sonrası değişen ve çeşitlenen tehdit ortamında Türkiye’nin algıladığı tehdidin zamanın ruhu ile de mütenasip başka bir forma girmesinin bir sonucudur.
400 KM İZLEME, 250 KM HAVA ÜSTÜNLÜĞÜ
S-400 hava savunma sistemleri ABD’nin tepkisini neden bu kadar çekiyor?
1952 yılında NATO’ya üye olmasından 2000’li yıllara kadar geçen sürede savunma siyaseti başta tüm siyasetini ABD’nin bölgedeki siyasetine eklemlenerek geliştiren Türk siyasetindeki paradigmal değişim, zaten uzun zamandan bu yana ABD başta tüm Batı siyaset merkezlerini rahatsız etmekteydi. Buna ilaveten Türkiye’nin bu sistemler ile kendi sınırları dışındaki 400 km’ye yakın bir alanı izleyebilen ve sınırları dışındaki 250 km’lik bölgede hava üstünlüğüne sahip tüm ülkelerin bu üstünlüğüne ket vurabilen bir ülke konumuna gelmesi, başta İsrail ve ABD’nin asla isteyeceği bir husus değildir.
Türkiye coğrafyasına yerleştirilecek S-400 sistemlerinin Suriye içlerinden Doğu Akdeniz’e, Ege Denizinden Boğazlar bölgesine kadar birçok noktada etkin olması, sadece Türk Yunan dengeleri üzerinde Türkiye lehine bir tesir yaratmayacak, aynı zamanda sınırlarımıza kadar hava unsurları ile gelebilen İsrail’i tüm bu sayılan coğrafyada etkisizleştirebilecektir.
TÜRKİYE’NİN ELİNİ GÜÇLENDİRECEK
Bölgede yeni yapıların, yeni oluşumların ve yeni sınırların oluşturularak yeni bir dönemi kendi lehine dizayn etmek isteyen ABD açısından Türkiye’nin bölgede kendisinin bir oyun kurucu ülke haline gelmesi hiç kuşkusuz kabul edilemez bir hakikattir. İşte bu ve daha birçok noktadan Türkiye’nin elini güçlendirecek bu siyasi stratejik hamlenin bir şekilde akamete uğratılması, Türkiye’nin ambargo ve yaptırımlar ile gözünün korkutulması ABD perspektifinden elzem hale gelmiştir.
F-35 BAHSİNDE ALTERNATİFSİZ DEĞİLİZ
ABD F-35’leri teslim etmem diyor. F-35’lerin alternatifi yok mu, ne yapılabilir?
F-35 projesinden dışlanma ihtimaline karşı, bugüne dek yatırılanın üzerine ilave bir meblağın ABD’den net taahhüt alınmadan projeye aktarılmaması gerekir. Diğer husus Türkiye F-35 projesinin dışında bırakılacaksa bu projeden yapılacak tasarruf kısa vadede TSK envanterine girerek semalarımızda uçacak olan TFX projesine aktarılmalıdır, 10 miyar dolar değerli bir kaynaktır. Ayrıca modernize edilen F-4E muharip uçakları ile envanterimizdeki F-16 uçaklarının 2030’lara dek sıkıntısız şekilde kullanımını sağlayacak acil önlemler şimdiden alınarak güvenlik açığının önüne geçilmelidir. Tüm bunlara rağmen boğucu bir Amerikan yaptırımı uygulanır ise -ihtimal vermem, o zaman Türkiye alternatifsiz kalmaz.
TEL RİFAT OPERASYONU MEŞRU MÜDAFAADIR
Seçimlerden bu yana ama özellikle bir haftadır çok hareketli Tel Rifat ve İdlib bölgesi. Neler oluyor?
Malumunuz Tel Rifat bölgesi aslında Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatının da muhtemel hedeflerinden birisi idi. Lakin yürütülen diplomasi trafiğinin bir sonucu olarak Tel Rifat bölgesi harekat kapsamına alınmadı. Aradan geçen sürede bu bölgeden hem ÖSO mensuplarına, hem bölgedeki TSK mensuplarına yönelik sayısız YPG saldırısı yapıldı. Son bir hafta içinde bu bölgeden gerçekleştirilen sayısız saldırı birçok şehidimizin ve yaralımızın olmasına sebebiyet verirken Türkiye’ye de bir meşru müdafaa yapma hakkı vermektedir.
REJİMLE KARŞI KARŞIYA GELİNİR Mİ?
4 Mayıs’ta başlatılan Tel Rifat’a yönelik operasyonu bu zaviyeden okumak gerekir. Bu saldırılar bizlere şunu açık şekilde göstermektedir ki, şayet Afrin’e yönelik Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekatları yapılmamış olsaydı Türkiye son iki yılda terör ile siyaseti esir alınan bir ülke haline getirilerek başta ABD olmak üzere birçok ülkenin güdümünde bir ülke konumuna sürüklenecekti.
Tel Rifat operasyonu önümüzdeki günlerde ABD tesirli bir motivasyonun sonucunda, Suriye rejim güçleri ile Türkiye’yi İdlib kırsalı başta olmak üzere birçok noktada karşı karşıya getirebilir. Kuşkusuz bu husus Fırat’ın doğusunda siyasetini pekiştirmek isteyen ABD’yi rahatlatan bir gelişme olur. Eğer Rusya da bu yönde gelişecek bir ABD tuzağını görmeyerek Türkiye ile Tel Rifat ve İdlib bölgesinde ters düşerse, bu Türkiye’nin hem Fırat’ın doğusundaki siyasetine hem de Doğu Akdeniz’deki siyasetine olumsuz olarak tesir eder.
Yabancı medyanın Türkiye aşkı niye?
“Yabancı basının Türkiye’de Türkçe yayın yapan ofisleri bir yandan Türkiye’nin bölgesinde uluslararası siyaseti şekillendiren siyasetinin kazandığı değerle alakalıdır, diğer yandan bu siyaseti speküle etmek, Türk halkını manipüle etmek maksadının gayretidir. Türkiye’deki yasal mevzuat çerçevesinde yayın yapacak bu medya organlarının taraflı ve spekülatif yayınları kuşkusuz bu ülkenin siyasetine Washington-Londra ve Moskova perspektifinden değil Ankara perspektifinden bakan münevver kesimin gözetiminde olacaktır.”
Doğu Akdeniz’deki haklarımızı koruyacağız
Doğu Akdeniz’de neler oluyor?
Doğu Akdeniz’de yaşananlar Ortadoğu’da olanlardan ayrı değil. ABD’nin “Yeni Ortadoğu” projesinin ayrılmaz parçası, tamamlayıcı cüzü. Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerinden Türkiye hem yalnızlaştırılmaya, hem milli çıkarlarına el konulmaya, hem Siyonist lobinin akıldaneliğini yaptığı koalisyon tarafından askeri güç kullanılarak etkisiz bırakılmaya çalışılıyor. Bu minvalde S400’ler de İsrail başta tüm bu ülkelerin hava unsurlarını etiksiz hale getiren bir hamle olarak okunuyor.