Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün ABD Başkanı Trump ile görüşecek. Bu görüşmenin ne kadar kritik olduğunu, Sayın Erdoğan’ın “yapacağımız görüşme virgül değil, nokta mesabesinde olacak” ifadesinden anlayabiliriz.
Nokta mesabesi, Türkiye ABD ilişkilerinde geleceğe dönük karşılıklı güvene dayanan, müttefiklik ilişkilerine bundan böyle zarar vermeyecek yeni bir sayfayı anlatıyor. Elbette bu Türkiye’nin samimi temennisidir.
Ancak Türk-Amerikan ilişkilerine bakıldığında karşımızda; bizi üzen, rencide eden, bazen müttefike değil hasma yakışan tavırlar sergileyen bir ülke görüyoruz.
1974 Kıbrıs harekâtında bizi engellemek için ABD karşımıza dikilmedi. Ama sonrasında bize yıllarca silah ambargosu uyguladı. PKK’ya görünürde karşı çıktı ama bölücü terör örgütünün bitip tükenmemesi için gizli desteğini devam ettirdi. Öcalan’ın yakalanıp bize teslimini sağladı ama “idam etmeyeceksiniz” şartını koydu. Daha onlarca örnek verilebilir.
Bugün iki temel problemden dolayı ABD, Türk halkı için güvenilmez bir müttefiktir.
Birincisi, Suriye’de PKK’nın silahlı kolu olan YPG’ye ağır silahlar da dâhil aleni yardım yapıyor. Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen ısrarla güney sınırlarımızı kuşatan bir PKK devleti kurulması için bastırıyor. Bir avuç PKK’lıyı, 80 milyonluk Türkiye’ye tercih ediyor. Akıl tutulması, bir müttefike vefasızlık ötesi ihanet ancak bu kadar olur.
İkinci problem, ABD; 15 Temmuz darbe girişiminde bulunmuş, inkârı mümkün olmayan binlerce belge ve itiraf ile bu ihanetin faili olduğu ortaya çıkmış FETÖ’nün Pensilvanya’daki elebaşını Türkiye’ye iade etmiyor. Ayak diretiyor, ipe un seriyor.
Kısacası ABD, Türkiye’nin iki büyük düşmanı PKK ve FETÖ’yü koruyor, kolluyor.
Normalde bir devlet, ciddiyetini kaybetmemişse, müttefiklerini düşman ilan etmemişse böyle davranamaz.
ABD o zaman niye böyle yapıyor?
1. ABD dış politikası Yahudi lobisinin kontrolü altındadır ve birinci önceliği, İsrail’in güvenliğinin sağlanmasıdır. ABD, Irak ve Suriye’yi parçalayarak İsrail karşısındaki Arap Birliğini dağıttı.
Bununla yetinmemiş, bölgede tamamen İsrail destekçisi ve İslami akımlara karşı set olacak “laik iki Kürt devleti” kurdurmak istiyor. Barzani ve PKK kontrolünde olacak bu iki devlet icabında birbiriyle de vuruşturulacaktır.
2. ABD’nin kendi menfaatleri açısından Ortadoğu kontrolleri altında olmalıdır. Petrol ve enerji yollarının güvenliği açısından Amerika bundan vazgeçemez.
3. Türkiye, bölgenin inisiyatif alan bir gücü olmamalıdır. Türkiye’de Müslüman demokrat bir iktidar ABD politikaları açısından rahatsızlık vericidir. İran tamamen zayıflatılmamalı, mezhep farklılığı üzerinden muhtemel bir Türkiye-İran çatışması kozu elde tutulmalıdır.
Türkiye ABD ilişkilerinde bir de yazılı olmayan kod vardır. Bunu da Türkiye’de ilk defa gazeteci Cengiz Çandar açıklamıştı.
Taraf gazetesinde 16 Nisan 2012’deki röportajda Neşe Düzel’e söyledikleri aynen şöyledir:
“ABD, 28 Şubat darbesini destekledi. Post-modern darbeyi destekledi. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz bana Washington’da anlattı. 12 Mart 1997’nin cumartesi günü Washington’da dönemin Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın çağrısı üzerine Bakanlık binasının yedinci katında Türkiye ile ilgili bir toplantı yapılmış. Bu toplantı, 28 Şubat kararlarının alındığı MGK toplantısından hemen iki hafta sonra düzenlenmiş. Hatırlayın... RefahYol, haziranda iktidardan gitti. Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle hepsi toplantıdaymış. Türkiye’ye ilişkin olarak ne yapılmalı, o toplantıda konuşulmuş. O toplantıdan çıkan genel eğilim ‘doğrudan askerî bir darbe olmadan bu hükümet gitmeli’ olmuş. Abramowitz, ‘Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerde yazılı olmayan bir kod vardır. Erbakan bu kodu bozdu. Amerika, ne yapacağı kestirilemeyen, kontrol edilemeyen müttefikten hoşlanmaz’ dedi. Erbakan ilk dış gezisini, kendisine yapma dendiği halde İran’dan başlattı. İkinci gezisini Mısır, Libya ve Nijerya’ya yaptı.”
İşte böyle… Biz, Amerika’nın ne yapacağını kestirebiliyor muyuz?