Türkiye’nin; Şangay İttifakı’nda 2017’de enerji kulübü dönem başkanlığı ile Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye kararı arasındaki bağı görmemek mümkün değildir.
Rusya’nın siyasi elitindeki “Türkiye” yorumlarına baktığımızda ve Rusya içerisindeki Ermeni ve Yahudi lobisinin anti-Türkiye ahvalinin devam ettirilmesinin de esasında, Batılı müttefiklikle bayağı alakası olduğunu okumamız mümkün.
Rusya; Türkiye’nin, Trump dönemi ABD ile anlaştığı takdirde, Rusya ile ilişkilerine, yeniden Amerikan parametresiyle bakacağını iddia eden, bir hayli Rusya vatandaşı olup da, Ermeni ve Yahudi kökenli analizcilerin olduğu bilinen bir durumdur.
Diğer taraftan Rusya’nın; Şangay İttifakı’na üye olmadan Türkiye’ye enerji kulübü dönem başkanlığı teklifi ve Çin’den buna ciddi destek alınması, Türkiye’nin Batı baskısı karşısında elinin güçlenmesine yönelik olduğunu da yorumlayanlar var.
Rusya yeni dönemde, Türkiye’nin desteğine ciddi ihtiyaç duymakta! Rusya yeni siyasi ortamda, ABD karşısına çıkacak yeni güç merkezlerinin oluşumunu, pek fazla arzu etmekte. Türkiye’nin jeostratejik konumu ve coğrafyanın tamamına akrabalık, tarihsel ve siyasi bağı, Rusya için büyük anlam taşımakta. Haliyle ABD’nin; Türkiye, özellikle Erdoğan aleyhindeki tutumuna benzer bir tutumla, kendisi de karşılaştığı için bu ortamda Türkiye’ye destek vermekte meraklı.
Türkiye’nin; Batı bloğunda değil, Doğu bloğuna kaymasını, en fazla arzu eden Rusya’dır.
Lakin Türkiye’nin, Şangay İttifakı’na üye olma isteği ile “NATO’dan veya Batı ittifaklarından çıkacağı” yorumları da doğru değildir.
Şangay İttifakı; esasında ekonomik bir ittifaktır ve askeri birliktelik niteliği taşımamaktadır. Ayrıca bir sıra önemli uluslararası konular için, örneğin terörle mücadele konusunda ise üye ülkelerin birbirine desteğini öngörmekte.
Rusya ile Türkiye’nin; bu coğrafyada sık sık karşılaşacağını, uzun zamandır yazmaktayım.
Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu, Türkiye’nin direk ilgi ve alaka alanıdır. Rusya da; bu bölgeleri hayati görmekte, kendi menfaatince!
Ve artı olarak Rusya; eski Sovyet Cumhuriyetlerini yeniden kendi şemsiyesi altına alma peşinde olduğu da giderek net gözüken bir durum!
Şimdi anlaşılan şu ki; şimdi değil, lakin ileride Rusya, Türkiye’nin bu coğrafyadaki ilgi alanlarının daralmasını isteyecek veya bu coğrafyada beraber hareket etmek isteyecek. Bunun şekli şemâli, ileride belli olur. Lakin ABD’nin bu coğrafyalarda, Rusya’nın tek başına hâkim olmasını istememesi de bilinen gerçeklerdir.
Türkiye’nin; Rusya ve İran içerisindeki akraba ve dindaşları ile yeniden ilişki inşa etmesi ve bu inşa sürecinin aktörlerinin sadece hükümet vasıtasıyla belirlenmemesine özen göstermesi, giderek artan beklentiler içerisindedir.
Size çok anlamlı bir örnek vereceğim. Yakın zaman diliminde Putin, İran’daki Türkleri sahiplenen fikirler beyan etti. Onların haklarını “gerekirse savunacağını” ifade etti. İlginç değil mi? Normalde Rusya ve İran, uzun yılların ortakları değil mi?
Ama dikkatinizi başka bir şeye çekmek isterim. Sovyetler döneminde, İran içerisindeki Türklerin varlığını ayakta tutan edebiyatın gelişmesi, o zamanın Sovyet Azerbaycan’ında popüler bir gerçek idi! Güney Azerbaycan konuları, Tebriz motifli ve özlem dolu Azerbaycan edebiyatının en parlak dönemi, Sovyet dönemi idi. Elbette dönemin aydınları ve yazarları, bu konjonktürel durumu iyice fırsata dönüştürerek, toplumda İran’daki akrabaların yardımına koşma felsefesini ayakta tutabildi! Lakin mesele şu ki; Rusya hep bu konunun zinde tutulmasından yana tavır sergilerdir. Şimdi de aynı konseptin, yer yer ortaya çıktığını görebiliyoruz.
Türkiye, Özal döneminde başlatılan, lakin sonuçlanmayan Orta Asya ve Kafkasya’yı yeniden tanımalı ve tanımlamalıdır. Bunu yaparken; yerel sosyolojinin tüm siyasi, kültürel ve tarihi faktörlerini ve aktörlerini doğru tespit etmelidir. Meseleleri sadece hükümetler arası ilişkilerle yürütmek, siyasi rasyonelliğe hizmet etmediğini de anlamaktayız. Meselelerin sadece Türksoy bazlı projelerle yürümediğini, sadece bu bölgelerdeki yönetimlerinin birkaç isim üzerinden dizayn edilmediğini dikkate almak, şart olmuştur!