İki önemli haber, düne ve gündeme damgasını vurdu. Şenol Güneş’in milli takımın başına gelmesi ve Erdoğan Demirören’in federasyon başkanlığını bırakması ana gündem oldu...
Ancak, tuhaf şeyler de olmadı değil... Mesala Şenol Güneş, daha dünkü gazetelerde “Her gün beni bir yere gönderiyorlar” diye şikayet etmiyor muydu?
Demek ki doğruymuş... Söylediğinin tam aksini, aradan 24 saat bile geçmeden yapınca; insanın güveni sarsılıyor.
Milli takımın başına gelmesi, doğru bir karar, o ayrı şey... Daha önce çalıştırdığında, takımı dünya üçüncüsü yaptığı göreve tekrar dönüşüne, kimse hayır demez!
Ama o göreve geldiği süreci, iyi yönetemediğini söyleyebiliriz. Açıklamakla gizli tutmak arasında bocaladı. Ne ikrar edebildi, ne tekrar edebildi. Ona üzüldüm.
Yoksa Lucescu’dan çok daha tutarlı/yararlı/ışıltılı olacağından kuşkum yok.
***
Federasyon Başkanı Erdoğan Demirören ise, bulunduğu görevi ile yeni ticari ilişkisi arasındaki çelişki yüzünden, epey eleştiri konusu olmaya başlamıştı. Hem bahisi hem federasyonu yönetmek gibi, olmayacak bir garabet içinde çırpınmak; zaten mümkün olamazdı. Bu yüzden ayrılık şarttı....
Demirören’in federasyon başkanlığı, bir çok konuda ve sıkça ağır eleştiri konusu oluyordu. Bunların bazılarına katılsam da, Demirören’in “Çok başarısız” başkan olduğu hükmüne katılmıyorum. Bugün ancak 6 Avrupa ülkesinde uygulanan VAR sisteminin teknik altyapısını, neredeyse mevcutların en iyisi sayılacak düzeyde gerçekleştirmesi, yabana atılır şey değil. Bu gerçeği sadece ben değil, bizzat FIFA Başkanı Infantino söyledi.
Her sezona, futbola hizmeti dokunmuş ve efsane olmuş kişilerin adının verilmesi, sadece bir kadirşinaslık örneği değil; aynı zamanda yaratıcı bir düşüncenin de ürünüdür. Üstelik bu uygulama, yıllarca devam edecek bir gelenek haline, şimdiden dönüştü.
Yıldırım Demirören daha bir çok konuda öncü sayılabilecek nitelikte uygulamalara imza atmış biridir. Arkasından “İyi ki gitti” denilecek başkanlardan değildir. Teşekkür etmemiz gereken çok başarısı var.