Trump’ın BM’deki konuşması, muhtemelen tarihe unutulmaz diskurlardan biri olarak geçecek. Herkesi kendisine güldürmeyi başaran bir ABD başkanı, hiç olmamıştı. Okuduğu metni yazanlar, reklamın iyisi kötüsü olmaz diye düşündüler herhalde.
Trump konuşurken sanki bir süper gücün değil de güçten kuvvetten düşmüş bir devletin başkanı söz almış hissine kapılmamak mümkün değildi. Şanlı bir tarihi olmasına rağmen sonradan ezilen, küçülen, hatta sömürgeciliğe uğrayan ülkelerde en sık rastlanan ruh hali, sürekli güçten söz etmek ve tehditler savurmaktır. Gücünden, kısacası kendinden emin olan ülkeler, bu özelliklerini sözle anlatma ihtiyacı duymazlar; özgüvenle yapacaklarını yaparlar.
Ülkesinin gücünü kendisiyle açıklayan, devletini değil kendisini öne çıkaran bir Başkan, iç siyasete hitap ederek “yönetim bende” demeye çalışmış olabilir. Bunun yeri BM Genel Kurulu olmasa da çok ihtiyacı olduğu anlaşılıyor. Ancak soru şu ki, bu övünmenin dozu Trump’ın durumundan şüphelenmeye yol açıyor.
Tehlikeli dil
Başkanın çizdiği genel harita, “kimseyi ABD’ye karıştırmam ama ben herkese karışırım” şeklinde. Dost olarak saydığı bir kaç ülke var. Bunlar, Suudi Arabistan, İsrail, Mısır. Takdir ettiği ülkeler var. Bunlar Meksika, Polonya, Japonya ve Ürdün. Düşman ilan ettikleri var. Bunlar İran ve Komünizm. Kızdığı ülkeler var; Bunlar da Almanya ve Çin. Türkiye’yi bir yerlerde zikretmemesine gerçekten sevinmek gerek.
Diğer devletler Trump’ın skalasında yer almıyor olabilir ama Rusya hakkındaki fikirlerini beyan etmemiş olmasının altını çizmek gerekiyor. Zira ABD başkanı çekindiği ülkelerin listesini dünya ile paylaşmadı.
Metnin içeriği, “Eğer bir millet özgür olacaksa; gurura, irade gücüne, meydan okumaya, nefrete, nefrete ve yine nefrete ihtiyaç duyar” diyen ve bunları söyledikten sonra dünyayı ateşe veren bir Almanya devlet başkanının sözlerine benziyor.
Listesini dünyaya sunduktan sonra, Trump’ın küreselleşme karşıtı olduğunu söylemesi ise bir tutarlılık ifadesi. Uluslararası anlaşma ve kuruluşlardan çekildiğini gururla söylediğine göre bu konuda yeni adımlar da atacak gibi; destek olmak lazım.
BM Merkezi New York’ta mı olmalı?
ABD’nin uluslararası kuruluşlardan çekilmesi gücüne güç katar mı, bu Amerikalıların sorunu. Ancak ABD çekildi diye kuruluşların faaliyetlerinin sonlanacağı düşünülemez. ABD olmadan da her uluslararası anlaşmanın gereği, ABD dışındakilerce uygulanır. Kısacası bu bir tehdit anlamına gelmez. Tam tersine madem ABD kendi kapılarını dışa kapamayı ama aynı oranda başkalarına kafa tutmayı istiyor, o zaman kapılarını kapatmasını kolaylaştırmak ama başkalarına karışmasına engel olmak mümkün.
Bu çerçevede, birçok devletin bir araya gelmesiyle bir kampanya başlatılabilir. Kampanya, ABD’nin küreselleşme, uluslararası işbirliği ve uluslararası hukukun en üst yapısı olan BM’den ayrılmasının uygunluğunu konu edinebilir. Bu belki Trump’ın düşündüğü ama henüz diyemediği bir konudur; böylece kendisine yardımcı olunur.
Madem konuşmasında ABD’yi Milletler Cemiyeti’nden uzak tutan Monreo Doktirini’ne atıf yaptı, BM’den uzak kalmaya da pekala ikna olabilir.
Daha somut girişim ise BM Merkezi’nin New York’tan alınıp başka bir yere taşınmasını gündeme getirmek olabilir. Tüm dünya liderleri BM toplantıları için mecburen ABD’ye gidiyor; ABD Başkanı da bunu konuklarını azarlama ve kendisini övme fırsatı olarak görüyor. Trump, konuşma sırasını bile dikkate almayacak kadar küçümsediği bu örgütün merkezini topraklarında neden bulundursun ki?