Yazıya başlamadan önce, Moskova’daki güvenilir kaynaklarımla konuştum. Rusya’nın başkentindeki genel hava, Suriye merkezli tırmanan krizde Trump’ın askeri gerginliği en üst noktaya kadar çekip, duracağı ve işlerin hale-yola girmesi için muhataplarına zaman vereceği yönündeydi.
Bence, yanılıyorlar.
Çünkü, bu krizde, dünya kendini bir anda 1971 yılında bulmuş durumda. Richard Nixon’un “çılgın adam stratejisi” belli ki, Donald Trump için biçilmiş kaftan ama, bu kez, dünya, “çılgın adamı” oynayan değil, “gerçekte çılgın adam olan” bir ABD Başkanı ile karşı karşıya…
“Güç, kullanılmak için vardır”
Nixon’un 1968 başkanlık seçimi kampanyasında elindeki nükleer silahları gerektiği an ve yerde ABD’nin düşmanlarına karşı kullanacağını vurgulaması Amerikan kamuoyunu büyülemişti, Sovyet tehdidinden rahatsız olan seçmen onu Beyazsaray’a taşıdı. (Garip (!) tesadüf, 2016’da Trump, MSNBC’den Chris Matthews’in sorularını yanıtlarken, “Bir gün nükleer silahların kullanılması olasılıktır. Eğer kullanmayacaksak, bütün bu silahları neden ürettik. Ben masaya her zaman bütün kartlarımı koyarım” sözleriyle dikkat çekmişti.)
Aslında “güç kullanılmak için vardır, yeter ki, gücü kullanacağını ilan eden ikna edici olsun” teorisi, 1950’lerde şekillenen bir strateji. Dönemin ABD Başkanı Eisenhower’in 1953’te Kore Savaşı’nı bitirmek için nükleer silah kullanabileceğini açıklaması ve bu tehdidin Çinli lider Mao’yu korkutmasıyla şekillenen bir kavram.
Geliştiren, ünlü Henry Kissinger’ın 1950’lerdeki Harvard seminerlerinin önemli konuşmacısı Daniell Ellsberg. Vietnam Savaşı’na ilişkin Pentagon belgelerini (belgeler Pentagon’un bu savaşta yaşanabilecek tüm insani kayıpları önceden tahmin ettiğini fakat önemsemediğini gösteriyordu) yayınlayan bir portre. Geliştirdiği fikir, küresel diplomaside pazarlık masasına oturmak için 1- Öngörülemez biri olacaksın, 2- Elindeki gücü pervasız kullanabileceğini göstereceksin esasına dayanıyor.
Nixon 1971 yılında Kuzey Vietnam’ı nükleer silahla tehdit etti ve ABD’nin tüm nükleer savaş sistemini üç hafta boyunca en yüksek alarma geçirerek Sovyetler’i de felç etmeyi başardı ama bütün bu gösteriye rağmen savaşın 4 yıl daha sürmüş olması da dikkat çekicidir.
Trump zaten öyle bir adam
Aslında Nixon ve Güvenlik Başdanışmanı Kissinger dengeli insanlardı ve Vietnam Savaşı’nda bilinçli olarak “ne yapacağı belli olmaz çılgın adamları” oynamışlardı!.. Oysa Trump, iş hayatından gelen alışkanlıkla, bütün yaşamını bu şekilde geçirmiş bir isim. “Öngörülemez” olmanın avantajını çok iyi biliyor ve sürekli kullanıyor. Duma kimyasal saldırısından hemen sonra yaptığı, “bir karar vereceğim” açıklaması bunun tipik örneği. Bütün dünya onun kararını bekliyor ve işin ilginç yanı, kimse bir tahminde bulunamıyor!..
Amerikan askeri gücünün en sert şekilde kullanılmasından yana fikirleriyle tanınan yeni Güvenlik Başdanışmanı John Bolton ile toplanmalarından bu yana Amerikan donanmasının Doğu Akdeniz ve Güney Çin Denizi’ne doğru hareketlenmesi bir ipucu veriyor, o kadar.
Tahminler, Trump’ın, Rusya-Çin hattına “günü geldiğinde ikinizle birlikte baş edecek gücüm var, bunu ileri sürüyorum, verdiğiniz cevaba göre de sonuna kadar giderim” mesajı vereceği yönünde.
ABD’nin, İngiltere ve Fransa’yı yanına alarak başlattığı bu harekatın “blöf” olduğuna inananlar, hatta, “nükleer düğmelerden uzak duracaklardır” geleneksel tahmini ile hareket edenler, umarım ben yanılıyorumdur, yanılgı içindedirler.
Emperyalizm, sıkıştığında diplomatik manevralar ile ferahlamanın yolunu arayabilir ama, işin ucunda “askeri yenilgi” işareti aldığı anda, tahmin edemeyeceğiniz kadar tehlikeli olabilir.
Bir çatışmanın doğmasıyla, taktik nükleer silahların ateşlenmesi arasında geçecek sürenin çok az olduğunu, bunun, büyük bir nükleer hesaplaşmaya dönüşebileceğini asla göz ardı edemeyiz.
Burada belirleyici gelişme, Putin ve Hi’nin ABD-İngiliz-Fransız ittifakının başlatacağı askeri gövde gösterisi karşısındaki tutumları olacaktır.
Amerikan halkı önemli
Nixon’un nükleer meydan okumasından sonraki 4 yıl içinde 21 bin Amerikan askeri Vietnam ve Kamboçya’da öldü, ülke ise bugün bile süren “Vietnam Sendromu” ile baş başa kaldı. 1973’de Nixon, Oval Ofis’de ağırladığı Vietnam gazilerine şöyle diyordu: Amerikan halkı, Beyazsaray’da bir çılgın adamı hazmetmeye hazır değil ve bu iyi bir davranış. Bu halk, bu makama artık hiçbir zaman bir çılgın adamı getirmeyecektir.
Ama Trump’ı getirdi, onun sergileyeceği çılgınlıklara ne kadar katlanabilecekleri ise ayrı bir soru işareti.
Dünyanın kaderini belki de sokaktaki Amerikan halkı Trump ve etrafındaki cuntaya “dur” diyerek belirleyecek, bilemem, endişeliyim.