Kendi içindeki kaotik parçalanmayı diplomatik alana da yansıtan ve özellikle Ortadoğu coğrafyasında en itibar yoksunu devlet sıralamasında birinciliği kimselere kaptırmayan ABD’nin Dışişleri Bakanı Rex Tillerson dün ve önceki gece Ankara’daydı.
Görüşme “çok önemli” diye kodlansa da kimse bir şey beklemiyordu aslında bu ziyaretten. Mütemadiyen yalan söyleyerek, sözünde durmayarak ve meşru devletlere saldırıp masum insanları öldürsünler diye terör örgütlerine destek vererek geçiren bir devlete elbette güven duyulmaz. Ama Türkiye asil ve köklü bir devlet olduğu için protokolün gereğini yapar, o ayrı. (Başbakan Hariri’yi rehin tutturan ülkenin bakanına su bile vermeyen Lübnan’ın gözlerinden öperim bu arada.)
Cumhurbaşkanı Erdoğan terör örgütlerine karşı askeri, siyasi ve hukuki açıdan başarılı bir mücadele yürüten bir ülkenin devlet başkanı ve başkomutanı olarak kabul etti misafir dışişleri bakanını. ABD’nin suç sicili kabarık olduğu için masadaki dosyalar da kabarıktı. Haliyle görüşme hayli uzun sürdü.
Cumhurbaşkanlığı kaynakları ABD’li bakana Türkiye'nin tüm öncelik ve beklentilerinin bir kez daha iletildiğini geçtiler. Anlıyoruz ki Erdoğan, FETÖ’ye ve PKK’ya verdiği destekten dolayı hesabının kesilmekte olduğunu doğrudan söyledi ABD’ye. Dün de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu görüştü mevkidaşı ile.
Yapılan ortak basın açıklaması zevahirde şunu söylüyor bize:
Hâlâ “stratejik ortak” diye tanımlanan iki ülke arasında yükselen gerilim; ilişkilerin kopma noktasına doğru hızla seyredişi; NATO’nun en güçlü iki ordusuna sahip Türkiye ve ABD’nin Menbiç’te karşı karşıya gelme riski; dondurulmak istendi.
Bu görüşme Türkiye-ABD ilişkilerindeki düğümü çözmedi. Çünkü ABD teröre desteğini kestiğini açıklamadı.
Peki ya ne açıklandı? İki devlet arasındaki ihtilafları aşmak için bir mekanizma oluşturma ve karşılıklı müzakere etme fikrinde mutabık kalındığını.
Bir sonuç çıkar mı? Düşük ihtimal. Sonuçta bu bir süreç, ABD’nin ne yaptığına bakılacak. Yakın geçmiş bize ABD’nin güvenilmeyen ve düşmanca hareket eden bir devlet olduğunu. Washington’unun kredisi çoktan tükendi. Türkiye’nin de sabrı.
O yüzden o ilk şaşkınlığını, diplomatik yollarla çözüm arayışını aştığı ve muhatabını tüm çıplaklığı ve çirkinliğiyle gördüğü için bizzat askeriyle Afrin’de Türkiye. İstikameti de belli.
Bunu anladı ABD. Bölgenin en güçlü devletini ilelebet kaybetmek, karşısında görmek, hatta rakibine kaptırmak istemiyor. Lakin gereğini yapmaktan uzak görünüyor. Zira meseleyi hâlâ anlamış görünmüyor. Daha dün verilen son sözlerin de çöpten başka bir şey olmadığını ispat etti Tillerson.
Türkiye ABD’ye açıkça “FETÖ’ye YPG-PKK’ya desteğini keseceksin!” dediği halde şunları söyleyebildi Tillerson:
BİR: “FETÖ hakkında Türkiye’den bilgi bekliyoruz”.
İKİ: “SDG’ye (PKK-YPG’nin son kamuflajı) desteğe devam edeceğiz”.
Halbuki Türkiye ABD’ye yıllardır dosya veriyor FETÖ’nün terör örgütü, PYD+YPG+SDG=PKK olduğunu ispatlayan. Buna rağmen aynı yerde duruyor ABD. Aynı basit taktiklere, kelime oyunlarına başvuruyor; çöp üretiyor.
Türkiye’yi gevşetmeye, kafasını karıştırmaya, motivasyonunu bozmaya yönelik bir taktik.
Çavuşoğlu da bunu gördüğü için açık etti ABD’ye güven duyulmadığını. “YPG Menbiç’ten çıktıktan sonra ABD ile güvene dayalı adım atabiliriz ama önce YPG’nin bölgeden çıkması lazım”. “Kes tıraşı Rex” demiş oldu Mevlüt Bey.
ABD bir kez daha vaat etti, Türkiye “yav he he” dedi geçti.
Güney sınırını terörden temizleme hedefiyle yola çıkan Türkiye, ABD’den 7 yıl gecikmeyle gelen ve gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan bir cep önerisine fit olacak değildir elbette. Olmamalıdır.
O mekanizma kurulsun tabii. Ama üst düzey katılım olmasın. Ciddi işlerle uğraşan devlet adamlarımızın vaktini, enerjisini, dikkatini bu tür bir sahteliğe harcamasına gerek yok.
ABD YPG’yi tasfiye edene, PKK’ya verdiği silahları geri toplayana ve FETÖ’yü iade edene kadar bildiğini yapsın Türkiye. İşine baksın. Terimiz soğumasın.