Günümüz medeniyeti (!) çok kaba bir anlatımla, “içten patlarlı motor” medeniyetidir. İhtiyacımız olan enerjiyi de benzer metodlarla karşılıyoruz. Yani, 300 yıllık öykümüz, “fosil yakıtlar” olarak adlandırılan kömür ve petrole dayalı...
Uzaydan çekilen fotoğraflarında mavi görülen, yeşilliklerini de bize sunan kutsal gezegenimiz, milyonlarca yıl derinliklerinde saklamaya çalıştığı o siyah maddeleri bizden kaçıramadı...
İş, teknolojiye dönük açlığımızla birleşince de bu hallere geldik...
Bilim insanları “alarm zilini” çalalı çok oldu: İnsanlık fosil yakıtları kullanmaya başladığı günden itibaren dünyamız atmosferi bir derece -sabit- ısınmış durumda. Bu, beklenmedik mevsim değişikliklerine neden oluyor. Eğer iki derece ısınırsa, felaket kapımızda, üç derece ısındığında hepimize (daha doğrusu torunlara) geçmiş olsun...
İnsanlık bu felaketin “geliyorum” diyen bilinciyle Aralık 2015’te Paris’te buluştu, tam 195 ülke, karbon emisyonlarını azaltma ve küresel ısınmayı 2 derecenin altında bir yerlerde durdurmak için bir belgeye imza attı.
Seçim kampanyasına “önce Amerika” diye başlayıp bitiren Trump, küresel bir sorun karşısında en yüksek bencilliği gösterdi, Paris Anlaşması’ndan çekildi.Oysa, Amerika, küresel mevsim değişikliğine yol açan karbon emisyonunun beşte birini tek başına atmosfere pompalayan bir ülke!..
Amerika’nın “ben bu işte yokum” demesinden sonra, insanlık 2050 hedeflerine varabilir mi, büyük soru işareti?..
Trump’ın aldığı karardan terk edilmiş kömür madeni kasabalarının sakinleri ve filtre sistemlerinin maliyetini karşılamak istemeyen Amerikalı küçük yatırımcılar memnun, ama insanlık açısından son derece önemli bir sorunun herhangi bir ülkenin iç siyasetine bağlı kalması mümkün mü?..
Ya, biz geleceğine dönük hassasiyetler taşıyan insanlar olarak Paris Anlaşması’ndan çekilmiş Amerika’nın ürettiği malları almayı red edersek?
Olacağı budur ve burada ilan ediyorum, Trump bu kararını düzeltene kadar evime Amerikan malı veya Amerikan sermayesince bir başka ülkede üretilmiş bir mal girmeyecektir, insanlığa karşı bu ölçüde büyük bir pervasızlık sergileyen bir ülkenin ne malı-mülkü, ne de kültürel ürünleriyle hiç işim olmaz, bilin...
Kadim uluslar dikkatli olmalı...
Tipik bir “kovboy kültürü” ile karşılaştık, ama dünya, eski “vahşi batı” değildir. Trump yönetimi, mısır tarlasına girmiş bir yaban domuzu gibi hareket edip, yiyebildiği mısırları yedikten sonra geri kalanını mundar etmeyi düşünebilir, ama, dünya, Amerika’dan da ibaret değildir.
Avrupalılar, Ruslar, Türkler, Orta Asyalılar, Hindliler ve Japonlar, Çinliler... Yani dünyanın kökleri tarihin derinliklerinde yatan kadim ulusları, bu “kovboy kültürüne” teslim olamazlar...
Amerikalı kovboyların büyük bir soykırımla yok ettikleri Kızılderililer’in söylediği gibi, “biz dünyayı dedelerimizden miras değil, torunlarımızdan ödünç aldık...”
Torunlarımızın geleceğini, Trump gibi ne olduğunu tam olarak anlayamadığımız bir adamın günlük çıkarlarına kurban edemeyiz.
Onurlu her devlet, tahmin ediyorum, Paris Anlaşması’nın altına attığı imzaya sahip çıkacak ve yüksek ihtimal, “Amerikalılara rağmen” torunlarımız için yaşanabilir bir dünya bırakmanın yollarını arayacaktır.
Çin, kendisi için ağır maliyetler getirse de son yıllarda karbon emisyonunu yüzde 20’lerde düşürmüş bir kadim ulus, Hindistan bu konuda büyük çaba gösteriyor, Avrupalılar ise,“sıfır emisyonlu” topluma ulaşabilmek için aralarında yarışıyorlar...
Gelişmiş bataryaları otomobil ve kamyonlara takmak, güneş ve rüzgar enerjisi başta temiz enerji alanlarında yatırımları artırmak bu kadar zor mu, hayır, o zaman torunlarımıza karşı taşıdığımız sorumlulukla çalışmalarımızı sürdürmemiz gerekiyor.
Kendi ülkemden ricam...
Araçlardaki petrol ve doğalgaz tüketiminin devlet açısından yüksek vergi geliri olduğunu hepimiz biliyoruz. Elektrikle çalışan hibrid araçlara dönük bürokratik soğukluğun nedeni olduğunu da anlıyoruz. Ama, herşeyin bir çözümü vardır. Hibrid araçların vergilendirmesi yüksek tutularak aradaki fark öyle ya da böyle ortadan kaldırılabilir.
Hedefimiz karbon emisyonunu asgariye düşürecek “temiz enerji” projelerinin öne çıkması, suyun bize sağladığı hidrojeni nasıl kontrollü kullanabilirizin peşine düşmemiz olmalı...
Bırakın Trump’ı kendi haline... Onun gücü dünyanın değil, ancak, kendi ipini çekmeye yeter...